ZİRAAT MARŞI

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine. Milletin her kazancı, milletin kesesine. Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine Toprakla savaş için ziraat cephesine. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

30 Haziran 2008 Pazartesi

Açlığı Önlemek İçin Tarımda Yeni Model Şart

DEĞİŞEN DÜNYADAN / ( Cumhuriyet 16.06.2008)
HÜSEYİN BAŞ

‘Açlığı Önlemek İçin Tarımda Yeni Model Şart’

Eski BM beslenme hakkı özel raportörü -şu anda BM İnsan Hakları Komisyonu Danışma Komitesi üyesi- “Günümüz dünyasında açlıktan ölen her çocuk cinayet kurbanıdır” diyen, açlıkla savaşın önde gelen isimlerinden İsviçreli bilim adamı Jean Ziegler’in Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) haziran başında Roma’da düzenlediği konferans sırasında Fransız L’Humanite gazetesinin (04.06.08) Cenevre özel muhabiri Ramine Abadie ile yaptığı, özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarımın çöküşü, gıda fiyatlarının tavana vuruşu ve dünyadaki açlık sorununun daha da artarak vahim boyutlara ulaşmasının ardındaki nedenleri sergileyen ilginç söyleşiyi aktarıyoruz:

“Günümüzdeki beslenme krizi somut olarak ne anlama gelmektedir?”

- Bu krizden önce FAO’ya göre dünyada açlık çeken ve yetersiz beslenen insanların sayısı 854 milyona ulaşmaktadır. Bu, anlamsız olduğu kadar canice trajedi, açlığın bu yapısal ürkünçlüğü yıllardır sürmekte ve sadece geçen yıl altı milyondan fazla çocuğun açlıktan ölüp gitmesine yol açmış bulunmaktadır. Yine FAO’ya göre gezegenimiz bugünkü nüfusun iki katını, yani 12 milyar insanı besleyebilecek zenginliktedir. En çok yokluk çekenler, ki bunların büyük bölümü kentlerde yaşamaktadır, zaten sınırlı gelirlerinin yüzde 80 ila yüzde 90’ını beslenmeye ayırmak zorundadırlar. Bu oran zengin ülkelerde yüzde 10 ila yüzde 15 dolayındadır. Bugün gıda maddelerinin fiyatlarında görülen büyük artışların başlıca kurbanları, sözü edilen toplumların en yoksul kesimleridir. Bir yılda, 2007 Şubat-2008 Şubat arasındaki dönemde insanlığın büyük bölümünün temel gıdası olan pirincin fiyatı yüzde 74, buğdayın yüzde 130 artmıştır. Bu bir trajedidir ve yeni de değildir.

Onlarca yıldan bu yana Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün gelişmekte olan ülkelere tarımsal üretimlerini kahve, pamuk gibi dışsatıma yönlendiren yapısal uyum planları dayatmalarıyla bu ülkelerin gıdaya dönük tarımları desteksiz bırakılmıştır. Buna karşılık zengin ülkeler kendi tarımlarına sağladıkları devasa sübvansiyonlarla, yoksul ülkelere ihtiyaçları olan gıda maddelerini kendilerinden ithal etmelerini, bunun daha ucuza mal olacağını ileri sürerek dayatmışlardır. Örneğin Mali gibi bir ülke, 380 bin ton pamuk ihraç etmekte, buna karşılık gıda gereksiniminin yüzde 82’den fazlasını ithal etmektedir. Yıllar boyu dayatılan bu modelde yoksul ülkelerin gıda ithalatları tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Halklarını doyurmak için çok sayıda Batı Afrika ülkesi (Mali, Senegal...) ya da Haiti... gıda ihtiyaçlarının yüzde 80’ini ithalatla karşılar duruma getirilmişlerdir. Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışlar ise en çok bu ülkelerin yoksul insanlarını vurmuştur.

Yoksul ülkeler bugün yirmi yıldan bu yana dayatılan yanlış tarım politikalarının bedelini ödemektedirler. Ama dünya gıda fiyatlarındaki bu korkunç artışların yeni iki nedeni var. Birincisi spekülasyon, ikincisi ise bioyakıtlar. Geçen yılın sonunda patlak veren taşınmaz krizinin finans piyasalarında yarattığı bunalım, riskli yatırım fonlarını, tarım ürünleri de dahil olmak üzere hammadde pazarlarına yöneltmiştir. Büyük bölümünün fiyatlarının ve hacimlerinin saptandığı Şikago Borsası’nda konuyla ilgili işlemler, 2000 yılındaki 10 milyar dolar düzeyinden, geçen ay (Mayıs 2008) 175 milyar dolara ulaşmıştır. Dahası alım-satımların büyük bölümü muazzam kârlar sağlayan yedi-sekiz uluslararası şirket tarafından denetlenmektedir. Nisan ayında Dünya Bankası‘nın ekonomi uzmanları, tarım fiyatlarındaki patlamanın yüzde 37’sinin kaynağında spekülatif oyunların bulunduğunu saptamışlardır. BM Kalkınma ve Ticaret Konferansı’na (CNUCED) göre ise spekülasyonların payı bu tahminin iki katıdır.

Fiyat artışlarının ikinci nedeni bioyakıtlardır. Beslenme ile ilgili sorunların vahim boyutlara ulaştığı günümüzde başta mısır olmak üzere muazzam miktarlarda hububat bioyakıta dönüştürülmektedir. Sadece Birleşik Amerika’da geçen yıl toplam hasatın üçte birine eşit 138 milyon ton mısır bioyakıta dönüştürülmüştür. Benimsenen hedef ise 150 milyar litre bioyakıttır. Avrupa Birliği’nde de aynı eğilim mevcuttur. 2020’de toplam yakıt tüketiminin yüzde 10’unun bioyakıttan sağlanması planlanmıştır. Bunun vahim sonuçları ise ortadadır: Bir Avrupa aracının yakıt deposuna konulan 50 litre bioyakıt için 300 kilogram mısır gerekmektedir. Bu ise Afrikalı ya da Meksikalı bir yoksul çocuğun tam bir yıl beslenmesi için gerekli gıdayı ifade etmektedir! Daha açık bir deyişle, insanlar açlıkla savaşırken gıdadan bioyakıt üretmek insanlığa karşı suç işlemekle eşdeğerdedir. IMF’nin iki numaralı yetkilisine göre, gıda fiyatlarının aşırı yükselmesinin sorumlusu yüzde 40 bioyakıtlardır. Bioyakıtların çevre açısından yararı elbette ki inkâr edilemez. Ama bu yöndeki üretimin Güney’in yoksul köylülerine yararı tartışmalıdır. Bu yüzden BM’ye önceliğin gıdaya verilmesi ve gıdadan bioyakıt üretiminin beş yıl yasaklanmasını önerdim. Bu gerçekleşirse spekülasyonlar sınırlı kalacaktır. Ayrıca tarımsal kökenli gıdaların fiyatları borsalarda değil, üretici ve tüketici ülkeler arasında anlaşmalarla belirlenmelidir. Rezerv stokları ve fiyat istikrarı ise beslenme sorununun çözümünde yararlı olabilecektir. Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve kuşkusuz hükümetler bu konuda temel paradigmaları değiştirmeliler ve mutlak önceliği gıdaya, beslenmeye dönük tarıma vermelidirler.


Hiç yorum yok: