Denizler Tehlikenin Eşiğinde
Hüseyin BAŞ – Cumhuriyet Gazetesi, 15.09.2008
İklim değişimleri çoktandır herkesin derdi. Buna çevrenin, doğanın, havanın, toprağın, suyun durdurulamayan kirlenmesi de eklendiğinde insan yaşamına olduğu gibi yerküredeki canlıların tümü ve gelecek nesiller için de büyük tehdit oluşturuyor.
Bütün bu kötü gidişin tek sorumlusu ise ne yazık ki, insanın kendisinden başkası değil. Başta büyük devletler olmak üzere, bireyler dahil sorumlulukta herkesin payı var. Kyoto alarm vereli yıllar oldu. Hala onu, şirketlerinin rekabet gücüne zarar vereceği kaygısıyla kabul etmeyen, imzalamayan ya da onaylamakta ayak sürüyen ülkelerin sayıları az değil.
Kyoto Protokolü' ne imza koyup onaylayan Ülkelerin söz konusu küresel afete karşı etkin bir biçimde savaştıklarını söylemek zor. Çoğu ülke, ülkemiz de dahil olmak üzere, işi bir ucundan tutarak geçiştirmeye bakıyor. Çünkü bu afetle savaş ucuz değil. Ciddi yatırımlar, toplumların çevre konusunda eğitilmesi önde gelen gereksinimler arasında. Dahası ulusal planda olduğu gibi küresel planda da irade gerekiyor. Silahlanmaya, savaşa milyarlarca dolar harcamakta tereddüt etmeyenler, getirisi uzun zamanlara uzanan çevrenin korunmasına yönelik yatırımlar söz konusu olduğunda yan çiziyorlar.
Otuz kırk yıl önce birbirlerinden neredeyse bıçak gibi ayrılan mevsimlerin yerinde bugün yeller esiyor. O kadar ki, Vivaldi bugünlerde yaşasaydı ünlü 'Dört Mevsim'ini zor yazardı. Mevsimler çoktandır birbirine karışmış. Dört mevsimden söz eden kimseye de rastlanmıyor. Yaz ortasında görülmemiş şeyler oluyor. Kenya'ya kar yağıyor. Ormanlar sıcaktan, toprak kuraklıktan yanıyor. Kutuplardaki bin yıllık buz dağları eriyip yok oluyor. Doğanın suyu, havası, akarsuları, toprakları gölleriyle kirletilmesi, orman kıyımları aralıksız sürüyor. Bilim adamlarının son araştırmaları denizlerin, okyanusların bile iklimsel değişimlerin ve genel kirlenmenin tehdidi altında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ortaya koyuyor. Alarm veriyor.
İklim değişimlerinin ve atmosferin ısınmasının önde gelen nedenleri artık kimse için sır değil. Sera etkisi yaratan karbon salınımının bunun başta gelen sorumlusu olduğu biliniyor. Gelin görün ki karbon salınımında en ön sırada yer alan ABD ve W. Bush yönetimi, sera etkili salınmaların azaltılması için kılını kıpırdatmaya niyetli görünmüyor.
Binlerce araştırmacı, teknisyen ve uzmanı temsil eden sekiz bilimsel örgüt geçen ağustos sonlarında, Bush yönetiminden umudu kestikleri için gelecekteki başkana, yönetime ve Kongre'ye iklimsel ısınmanın neden olduğu aşırı meteorolojik olgulara karşı korunmada alınması gereken politikaları uygulamaya koyması için çağrıda bulunmuştur. Katrina, ike gibi her yıl ortalığı birbirine katan kasırgaların önceden saptanması için gerekli yeni uydular ve daha güçlü bilgisayar sistemleri için gerekli 9 milyar dolarlık kaynak talep etmişlerdir. Irak savaşına 3 bin milyar dolar harcamakta tereddüt etmeyen Bush yönetimi, kasırga afetinin zararlarının en aza indirilmesi için gerekli 9 milyar doları esirgemesi bir yana, çok daha büyük bir küresel afetin baş sorumlusu karbonsalınımının azaltılmasına şaşı bakıyor.
Son günlerde yayımlanan bir başka bilimsel rapor, çevre kirlenmesinin okyanuslar dahil tüm denizler ve kıyıları düpedüz yok olmanın eşiğine getirdiğini ortaya koymaktadır. ABD Virginia Deniz Enstitüsü'nden Robert Diaz' la İsveç'in Goetheburg Üniversitesi'nden Rutger
Rosenberg' in geçen 15 Ağustos 08'de Science dergisinde yayımladıkları araştırmaya göre 1960 yılından bu yana denizlerdeki 'ölü bölgeler' her on yılda 1 katı artmaktadır. Dünyada bugün 400 deniz kıyısı bölgesinde toplam 245 bin kilometre kare, yani Yeni Zelanda büyüklüğündeki bir alanı 'ölümün' eşiğine getirmiş bulunmaktadır.
Ciddi Le Monde gazetesi 'Ölmekte Olan Denizler' başlığıyla yayımladığı başyazıda şu çarpıcı görüşleri dile getirmektedir: "Çöl sözcüğü, asla denizle değil, toprakla ilgilidir. Ne var ki, okyanuslar insanların kusurlu davranışları yüzünden ‘ sıvı çöllere' dönüşmenin tehdidi altındadır. Deniz canlılarının yok oluşunun en belirgin etkenlerinden biri aşırı avlanmadır. Ama yaşam için son derecede tehlikeli ve sinsi gelişme deniz suyunu oksijensiz bırakan ve yok eden 'L'Eutrophisation' olgusudur." Bu olgu başlangıçta yosunların sıra dışı yayılmasıyla ortaya çıkmakta, sonuçta deniz suyunun oksijenini yok ederek, deyim yerindeyse, denizleri öldürmektedir. Bu tehlikeli gelişmenin önde gelen nedenlerini Le Monde şöyle sıralıyor: "Okyanuslara, denizlerin soluğunu kesen söz konusu 'boğulmanın' kaynağında bir kez daha yine insan yer almaktadır. Kirletilmiş sular, akarsulara boca edilen sanayi atıkları, kıyılardaki turizm baskısı, özellikle de tarımda kullanılan kimyasallar ... " (Le Monde, 16.08.08)
Konunun uzmanlarına göre denizlerin çöle dönüşmesinde baş sorumlu, iklimsel değişimleri tetikleyen sera etkili gaz salınımlarının yanında tarımda kullanılan kimyasallar.. dereler, akarsulara sorumsuzca boca edilen zararlı atıklardır. Denizlerimizin çöle dönüşmesini istemiyorsak, öncelikle ve acil olarak kıyılarımızın, akarsularımızın pervasızca kirletilmesini, tarımda kimyasal gübrelerin aşırı kullanılmasını önlememiz gerekmektedir. Bu da, sadece kıyılarımıza 'mavi bayrak' dikmekle olmaz. Devletin artık savsaklamadan işe ciddi olarak el atması, gerekli caydırıcı yasaları çıkarması, kapsamlı bir 'kirlenme envanteri' hazırlayarak, etkin denetim ağının kurulması ve doğanın kirletilmesinin 'ağır suçlar' kapsamına alınmasıyla gerçekleşebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder