AR-GE Geriliği
Yakup Kepenek – Cumhuriyet Gazetesi, 15.09.2008
Günümüzde ekonomik büyüme ve gelişmenin en önemli kaynağı "teknolojik yenilik"tir.
Teknolojik yenilikler, her geçen günün, giderek her saniyenin yeniden kanıtladığı gibi, ekonomik ilerlemenin motoru görevini, "ağırlığını arttırarak" yapıyor. Bu nedenle AR-GE verileri, ülkelerin ekonomik gelişmelerinin "birincil göstergesi" sayılıyor.
Geçen günlerde "R-D Magazin", "Küresel AR-GE Raporu" başlığı altında dünyadaki AR-GE durumunu, sayısal verilerle ve karşılaştırmalı olarak yayımladı. Veriler, Türkiye'nin AR-GE "harcamaları" ve "çalışanları" bakımlarından dünyadaki gelişmelerin çok gerisinde kaldığını kanıtlıyor.
AR-GE harcamalarının toplam ulusal gelire oranı, uluslararası karşılaştırmada en çok başvurulan göstergedir. R-D Magazin'in bulgularına göre, her yıl "ulusal gelirden AR-GE' ye ayrılan pay", 2006'da, Japonya'da yüzde 3.40, ABD'de yüzde 2.76, Avrupa ortalaması olarak yüzde 1.88 ve Çin'de yüzde
Türkiye'de toplam AR-GE harcamalarının yıllık ulusal gelir içindeki payı, 2006'da, yüzde 1 'in altında, yüzde 0.7 dolayındadır. Çok daha olumsuzu, bu payın, 2001 'den bu yana çok değişmediğidir; TÜIK verileriyle, AR-GE harcaması ulusal gelir oranı, 2001 'de aynı yaklaşık düzeydeydi
Oysa bu oranın "en az yüzde bir" olması önemli sayılır, çünkü yüzde bir, doğru dürüst bir AR-GE yapılanması için, bir eşik değer; bir önkoşul sayılmaktadır.
AR-GE, yalnızca para işi değildir; her şeyden önce araştırmacı insanla yapılır.
AR-GE' çalışanlarının sayısı ve niteliği bakımından Türkiye'nin durumu içler acısıdır ... Ülkemizde her "bir milyon çalışanın yalnızca yüzde O.3'Ü" AR-GE ile uğraşıyor. Bir milyon kişi başına AR-GE çalışanlarının Avrupa ortalaması ise yüzde bir dolayındadır. Bu sayısal azlık niteliksel yetersizlikle tamamlanıyor. Kaliteli araştırmacı azlığı ve bunların çalışmalarının kurumsal bir yapıya oturtulmamış olması nedeniyle, Türkiye araştırma projesi oluşturamıyor. Çünkü Türkiye bilim insanı yetiştirmiyor! Bugünlerde açılan üniversitelerin nitelikli öğretim üyesi açığı çok, ama çok büyüktür ..
Hiç kuşkusuz AR-GE olgusu, yalnızca bu konuya ayrılan para ve insangücü ile ölçülemez. ARGE'nin "kurumsal yapısı" da başarı için çok önemlidir.
Türkiye'nin AR-GE konusunda yaşadığı bu "sayısal azlık", son yıllarda "niteliksel" yetersizliklerle tamamlanmaktadır.
Ülkemizde AR-GE çalışmalarının; en son (2006) verilere göre, yarısından fazlası "üniversiteler', yüzde 35;40 dolayında kısmı "girişimciler", yani firmalar, kalan yüzde 10-15 gibi bir bölümü de "kamu araştırma birimleri" tarafından yapılmaktadır.
Sayıların azlığı bir yana, bu sayılarla bile "başarılı" bir AR-GE kurumsal yapısı oluşması için, firmaların AR-GE' ye daha çok kaynak ayırması ve ARGE sisteminin "bütüncül" bir işlerliğe sahip olması gerekir. Ülkeler, AR-GE konusunda "yetkinlik" kazanmak amacıyla "ulusal yenilik sistemi" oluşturuyor. Ulusal yenilik sistemleri, anaokulundan üniversite "sonrasına” uzanan tüm eğitim sistemi ile; iletişim ve finansman altyapısını; nitelikli işgücü gereksiniminin nasıl karşılanacağını; üretim ve ürün pazarlanmasını içeren tüm altyapıların eşgüdüm içinde ve etkin çalışmasının genel çerçevesi anlamına geliyor.
Türkiye, ulusal yenilik sistemi anlamında bir makro ya da "bütüncül" bir teknolojik yenilik "politikasından" yoksundur.
Başta TÜBITAK ve üniversitelere rektör atanmasındaki son yaşananlar olmak üzere, kamuda hükümetin uyguladığı "yanlış kadrolaşma"" kurumların AR-GE ile uğraşmasına zarar verecek boyutlardadır.
Türkiye AR-GE, dolayısıyla da teknolojik yenilik bakımından yıllardır yerinde sayıyor. Ancak teknolojik yenilik alanında "yerinde saymak" diye bir kavram yoktur. Diğer ülkeler, "her saniyeyi" değerlendirerek araştırma geliştirme yaparken, ilerlerken, siz yerinizde sayamazsınız; kaçınılmaz olarak, "her saniye" geri düşersiniz! Türkiye her saniye geri kalıyor!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder