ZİRAAT MARŞI

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine. Milletin her kazancı, milletin kesesine. Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine Toprakla savaş için ziraat cephesine. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

28 Ocak 2020 Salı

ORGANİK HİKAYELER - Süleyman Yurddaşer, Zir.Yük.Müh. / Prof. Dr. Cengiz Çakır

ORGANİK HİKAYELER

Süleyman Yurddaşer, Zir.Yük.Müh. / Prof. Dr. Cengiz Çakır
Tarıma organik demek kadar abes bir şey olamaz. Tarımsal üretim nasıl yapılırsa yapılsın; yani, ister entansif ya da geleneksel yöntemle yapılsın organiktir, yani canlıdır.
ORGANİK TARIM UYDURMASI
Organik tarım, ikinci dünya savaşından sonra gelişmiş ülkelerde ortaya çıkmış bir deyimdir. Daha çok az gelişmiş ülkelerde geleneksel üretim şekli ile elde edilmiş gıdaları tercih eden zenginlerin dayattığı bir üretim şekli olarak değerlendirebiliriz. Son yirmi senede geliştirilmiş bir üretim şeklidir. Üreten az gelişmiş ülkeler olurken, tüketenler gelişmiş ülkelerdir. Daha sonra ABD’de bir grup bir araya gelerek, belirli bir standart geliştirerek ürünlerin bu standarda göre sertifikalandırma kuralı çıkarmışlardır. Bu standartı geliştiren kurumun adı IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketi)’dır. Bugün her ülkenin organik üretim ve gıda sertifikalandırma kuruluşları vardır hepsi de bu IFOAM standartlarına göre sertifika vermekteler. Bu sertifikasyon kuruluşları IFOAM’a komisyon ödemektedirler.
Bunun yanı sıra organik tarımda kullanılacak girdileri (gübre, zirai ilaç vb) üreten bir sektör oluşmuştur. Klasik girdilere göre çok daha pahalı ürünler olarak piyasaya sürülmektedir. Bu ürünlerde organik tarımda kullanılabilir sertifikası almak zorundadırlar. Dağdan, ormandan toplanan, doğal olarak yetişmiş meyve ve sebzeleri bile organik diye uluslararası pazarda satabilmeniz için organik üretim sertifikası almanız gerekir. Kabul edilen üretim şekli hem çok pahalıya mal olmakta hem de klasik üretim şekline göre yaklaşık yüzde 40-50 oranında daha düşük verim alınmaktadır. Değerli hocamız Yıldırım Koç, AB’den para alan sendikalar üzerine bir dizi makale yazmıştı. Bu makalelerinin birinde 2000 yılında Dev-Maden Sendikasının Hollanda hükümetinden STK’lar kanalı ile para aldığını, bu parayı koşullu verdiklerini açıklamıştı makalesinde. Koşulları; Dev-Maden Sendikası bu para ile organik tarım kitabı yazdırıp bedava dağıtması idi. Tabii yazarını da işaret ederek. Bunlardan da anlıyoruz ki bu üretim şekli bizim menfaatimize değildir.
Not: Bir televizyon kanalında sertifikaya da gerek duymadan sebze ve meyveyi koklayarak organik olup olmadığını anlayan(!) bir hekimi izlemiştik.
ET VE YUMURTA TAVUKÇULUĞU ÜRETİMİNDEKİ HURAFELER
Ülkemizde milli sermaye ile kurulmuş endüstriyel et ve yumurta tavukçuluğumuz dünya ile yarışır duruma gelmişti. Ancak bu sektör, bu onu ile ilgisi bilgisi olmayan kendini bilmez diplomalı cahiller yüzünden çok sekteye uğramıştır. Geçen yıllarda onkolog olduğunu söyleyen bir hekim, elinde kesilmiş bir et tavuğu ile kanal kanal dolaşıyordu. "Bu yediğinizi tavuk mu sanıyorsunuz, bakın bunun kemikleri bile gelişmemiş" diyordu. "Bunu yetiştirirken hormon ve antibiyotik kullanılıyor, bunlar da tüketenler için birçok risk oluşturmaktadır" tarzında açıklamalar yapıyordu. Bu asılsız açıklamaları aylarca sürdü ve hâlâ bu açıklamalara devam etmektedir. Bu açıklamalar sonucu et tavuğu yetiştiren işletmeler yurtiçinde ve yurtdışında sürekli pazar kaybedip zor duruma düştüler. Bir kısmı kapandı, bir kısmı da yabancı sermayenin eline geçti.
Gerçek ise bu hekim ve hekimlerimizin söylediklerinin tam tersi idi. Bu et tavukları hibrit tavuklardır. Islah çalışmaları sonucu verilen yemleri çok çabuk ete dönüştüren gen yapısına sahip olmuşlardı. Gayet sağlıklı ve insanlara ucuz protein sağlayan canlılardır. Burada şunu da not etmeliyiz ki bugün İsrail halkının protein ihtiyacının yüzde 75’ini bu tavuklardan karşılamaktadır. Broyler denen bu piliçlerin yetiştirilmeleri tabir yerinde ise el bebek, gül bebek şeklindedir. Anneler bebeklerini büyütürken bu canlılara gösterilen ihtimamı göstermediklerini biliyoruz. Onlara verilen antibiyotikler, eğer insana zararlı ise önce benzer organizmaya sahip o piliçlere zarar verir ki kesime yakın hiçbir kimyasal ilaç verilmez. Çünkü bunun dünyada ve ülkemizde kabul edilmiş bir kuralı vardır.
Sanıyorum 2017 yılında bir program için Ulusal Kanal’a gitmiştim. O sırada yukarda bahsedilen onkolog programda idi. Program bitince sunucuyu uyarmıştım. Sunucu da sen ne anlarsın, basit bir ziraat mühendisisin diye beni azarlamıştı. Haklıydı idi belki arkadaşımız, çünkü ülkemizde işler karışıktı, hasta tedavi etmesi gereken hekim tavukçuluk hakkında topluma bilgi verebiliyordu. Anılan hekimi dinledikten sonra onlarca anneden "ben artık çocuklarıma tavuk eti yedirmiyorum" şikayetleri dinledim. Bunun yanlış olduğunu seve seve yedirmeleri gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Aynı şekilde endüstriyel yumurta üretimine de saldırılar olmaktadır. Yerine gezen tavuk uydurmaları tavsiye edilmektedir. Ne yazık ki kırsal kalkınma kurumu da gezen tavuk projelerine hibe vermektedir (AB fonları desteklenen). İçerde bilir-bilmez sözde bilim insanlarının(!) beyanatları yüzünden son zamanlarda tek ihraç kapımız olan Irak hükümeti de yumurta alımını kesmiştir.
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ İLE İLGİLİ HURAFELER
Bu konu ile ilgili çok ünlü bir gazeteci yazarımız, gerçekle ilgisi olmayan yalan yanlış bilgilerle dolu bir kitap yazmış, toplumda özellikle okumuş kesimde çok rağbet görmüştü. Bunun eleştirisini içeren yazım, Teori dergisinin internet sayfasında halen günceldir ve okunabilir. Başka mecralarda da bu konu ile alakasız beyanlara çok rastlanmaktadır. Özellikle piyasada satılan hazır yoğurtlara akıl almaz saldırılar yapılmaktadır. Şunu bilmiyorlar ki yoğurt sütten başka bir şeyden yapılmaz en çok da yoğurda konan katkı maddesinden söz edilir. Katkı maddesi konulan sütten yoğurt olmaz. Zira, sütü yoğurta çeviren laktabasillüs bakterileridir. Koruyucu konulan sütte bu bakteri üremez ve sütte yoğurda dönüşmez. Ancak, sütte ve yoğurtta yağ oranları farklı olabilir. Bu da lezzet bakımından farklılık yaratır. Doğal olarak fiyatları da farklı olur. Belki şu olabilir, yağı alınmış süte margarin veya bitkisel yağ katılarak yoğurdun kaymaklı olması sağlanabilir o da gıda kontrolü yapan görevlilerin ilgi alanına girer, sahtekarlıktır. Bunlar da toplatılıp gerekli cezaya muhatap olmaktadırlar.
Burada konular oldukça kısa ve anlaşılır şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır. İstenirse çok daha ayrıntılı olarak açıklanabilir. Üreticilere zarar veren, tüketicilere korku salan olumsuz ve yanlış beyanlardan kaçınmak gereklidir. Hatta bu tür yanlış bilgilerle halkı kandıran, korku salanları cezalandıracak yasal önlemler alınmalıdır.
* * * * * * * * * * * * * * * * *
Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/organik-hikayeler-ozgurluk-meydani-ocak-2020
Süleyman Yurddaşer, Zir.Yük.Müh. / Prof. Dr. Cengiz Çakır - 27.1.2020


Hiç yorum yok: