İklim bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar: Suyumuza sahip çıkalım sorunumuz biter
KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/iklim-bilimci-prof-dr-dogan-yasar-suyumuza-sahip-cikalim-sorunumuz-biter-246877#1
Prof. Dr. Doğan Yaşar, bölgemizi kuraklığın değil soğuma tehlikesinin beklediğini söyledi. Yaşar, ‘Bizim coğrafya ve insan kaynaklarımız, toparlanma için elverişli. Ancak devletçilik ve planlama yoluyla, su ve insan kaynaklarını doğru yönetmek şart’ dedi.
FÜSUN İKİKARDEŞ:
Ülkemizin medarıiftiharı iki deniz enstitümüz var. Biri Ankara ODTÜ’de, diğeri İzmir’de. Bu iki gözbebeğimiz bilim irfan yuvasında deniz ve iklim bilimleri çalışılıyor. Bilim insanları, kişisel meraklarını gidermek için değil, bulgularını insanlığın hizmetine sunmak, dertlere deva olmak amacıyla sahada ve teoride araştırmalar yapıyorlar. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, jeolojik oşinograf! Konusu binlerce yıllık iklim olayları. Hepimizi ve geleceğimizi ilgilendiren önemli uyarılarda bulunuyor. Mevsimlerin alt üst olduğu, çevreciliğin çiçek-böcek kedi-köpek sevgisine indirgendiği günümüzde “Bilimsel kuraklık yaşıyoruz ki, had safhada!“ diyen Doğan Hoca ile güneşi, buzulu, deniz salyangozlarını konuştuk. Belgesel tadında bir sohbet oldu.
BİZ DENİZLERİ İNCELERİZ
Hocam, bu enstitüyü ve sizin alanınız hakkında bilgi verir misiniz?
Enstitü 1970’de kuruldu, ben 78’de staj için geldim, sonra kaldım. Ben jeologum, jeolojiden mezun oldum. Sonra Deniz Bilimleri’ne, yani Jeolojik Oşinografi’ye geçtim, yani İklim Bilimleri’ne. Jeolojik oşinografi, iklim bilimi demektir. Bakın belgesellere, hep konuşanlar jeolojik oşinograftır, başkası konuşmaz. Çünkü biz denizleri inceleriz. Benim doktora konum, son 18 bin yıllık iklimsel değişikliklerdir.
Binlerce yıl öncesini sahada araştırmak nasıl bir iş? Verileri nasıl topluyorsunuz?
Oşinografi, okyanus sözcüğünden türüyor, deniz bilimi demek. Deniz suyundaki tek bir gram sedimanda 400 bin fosil vardır. Denizden çamur alıyorsunuz ya, işte o sedimandaki fosillerden hareketle geriye dönük takiple sonuçlar çıkartırız. Ne neyi takip etmiş? Nasıl olmuş? Ne kadar yağmur yağmış? Aradaki bitki örtüleri neymiş? Çam mı, meşe mi, zeytin mi? Deniz suyu sıcaklığı neymiş? Tuzluluğu neymiş? Ne kadar çok yağmur yağmış? Deniz seviyeleri neymiş? Bütün bunlar bize iklimleri verir.
Meteoroloji konusu değil mi bunlar?
Meteoroloji atmosfer bilimidir. İki üç günlük hava olaylarını bilir. Tarımcılar için, havacılar ve denizciler için çok önemlidir. Deniz trafiğinde çok önemlidir. İklim bilimleri deyince ise, koşinografi bir ülkenin su, balıkçılık, tarım ve enerji politikalarını belirleyen, ana verileri sağlayan bilim dalıdır. Biz bu verileri hazırlamakla yükümlüyüz.
Prof. Doğan Yaşar, Köy Enstitülü bir babanın oğlu. Öğretmen baba, köyüne elektrik su gelmesinde öncülük etmiş. Oğlu da memleketin suyunu korumak için araştırma yapıyor
ISINMA BEREKET DEMEKTİR
Tam da günümüzün sorunu. Kuraklık kapıda mı?
2003 yılında bir röportaj için geldiler. ‘Bazı hocalar Anadolu’nun çöl olacağını söylüyor, ne diyorsunuz?‘ Diye sordular. ‘Bak küresel ısınmadan değil soğumadan korkacağız‘ diye yanıtladım. Isınma demek yağmur, bereket demektir. Verimlilik, aşırı besin demektir. Soğuma demek kıtlık, kuraklık demektir. Savaş demektir. Soğursa buharlaşma olmaz. Olmazsa da yağış olmaz. Düz mantık!
Bu değişimlerin bir döngüsü, sırası, ritmi var mı?
Ben 1966’da İzmir Bergama’ya geldim. O kadar sıcaktı ki, balkonda yatardık. Pek ev yoktu, asfalt da yoktu, ama sıcaktı. 70’li yılların başında bir anda hava serinledi. İzmir’den bahsediyorum. Temmuz, ağustosta 5’ten sonra kazakla çıkardık. Fuar’a gideceksen akşam ceket giymek zorundasın. O kadar serindi. Bunlar 8-10 yılda oluşanlar normal, beklediğimiz olaylar. Bir ısınırız,bir soğuruz. Bu varyasyonu insanoğlu 2 bin yıldan beri biliyor. Sıcaklık da soğukluk da alıp başını gidemiyor. Şu an küresel ısınmadayız. Ama bu hareketi 8-10 yılda yaparken bir yerde tamponlar giriyor.
Kurak dönemde neler yaşandı? Nasıl başedildi?
O yıllarda köyler arasında inanılmaz su savaşları çıktı. Çünkü soğuma demek kuraklık demektir.
Ardından bizim Şirinyer Buca ile İzmir Belediyesi arasında su savaşları çıktı mesela. Şirinyer’de su kuyuları vardı, İzmir almak istedi. Su götürmek için kazılar başladı, bir yandan da Bucalı gençler su borularını kırıyor! Buca suyunu savunuyor!
Benim köyüm Sarayköy’de de yaşadık. Su bizim köye kadar geliyor ve bitiyor. Kanaldan bizden bir sonraki Duacılı köyüne su gitmiyor. Aramızda 3 kilometre var. Bize su kıt kanaat yetiyordu. Su bitince silahlı çatışmalar çıktı. Jandarma devreye girdi… 1970‘den sonra ikinci kuraklık 90’lı yıllarda yaşandı, tarla komşuları arasında çatışma çıktı, çünkü su yok!
15 BİN SAVAŞIN TEMELİNDE SU VAR
Dünya ölçeğindeki kapışmaları da böyle mi açıklıyorsunuz?
Dünyada bugüne kadar, yani tarihin yazıldığı Gılgamış’tan beri, 4700 yıldır 15 bin savaş yaşanmış. Bu 15 bin savaşın tamamı sudan çıkmıştır. Bütün savaşların temeline inin, susuzluktur! Kuraklıktır. İnsanlar aç susuz kalınca birbirine saldırır. Mesela Haçlı orduları açlık ordularıdır. Anadolu, Mezopotamya… Bu coğrafyaya verimli hilal deriz. Dünyadaki bütün ilklerin yeri burasıdır. İlk yazı, ilk savaş, ilk para, ilk kütüphane.. Soğuma dönemlerinde üretim düşer, ama burada gıda var! Kuzeyde hiçbir şey yok! Afganları Londra’da, Hamburg’da görmezsiniz, ama Avrupalılar hep oradadır. Hep sudan dolayı, suyun peşinde. Son yüz yıldır enerji savaşları çıktı, kapitalizm coştu gitti.
BÜYÜK TOKAT 2020 SONRASI
2000’lere kadar sakin mi geçti?
92‘de bir olay daha oldu: Pinatubo yanardağı patladı. Son 130 yılın en büyük yanardağı patlamasıdır. Volkanlar termostatlardır, yaşamın olmazsa olmazlarıdır. Volkan patlayınca soğutucu gaz atarlar yukarı. Bir anda dünyayı soğuturlar. O yıl da sıcaklık 0.5 derece düşmüştü ve biz ilk kez Bulgaristan’dan elektrik satın aldık. ABD o yıl, tuvaletlerindeki rezervuarları 1,5 litre küçülttü. Kanada balıklarını korumak için iki yıl süreyle balıkçılığı yasakladı. Çünkü yağışların azalması hem tarımı hem denizlerde balıkları vurur.
Bu değişimleri öngördünüz mü?
Bekliyorduk… 2000’lerin başında ‘2007 ya da 2009 olur, ama bir tokat daha geliyor bize, ama asıl gerçek tokat, 2020’den sonra gelecek. Asıl kuraklık, son bin yılın en sert kuraklığı olacak. Biz son bin yılın en sıcak dönemini yaşadık. 2020’lere kadar sıcaklık pik yapacak, küresel ısınmayı yaşayacağız. Küresel ısınma dönemlerinde ekstrem hava olayları pik yapar, ekstrem hava olayları yaşanır. Hortumlar, kasırgalar, fırtınalar… her şey artar, dedim.
Mola bitti mi? Soğuma başladı mı?
Biz tekrar soğumaya gidiyoruz yavaş yavaş. Boğaz buz tutmaz belki, ama normalin üzerinde bir kuraklık olacağını söylüyoruz. Bir yerde tarih okurken kıtlık diye bir şey okuduysan bil ki soğuma dönemidir. Soğuma diyoruz ama muhteşem bir yerde yapıyoruz: Anadolu’da! Şu soğuma döneminde verim düşecektir, ama biz cari açığımızı kapatabiliriz. Senin ürettiğin her şey o kadar değerli olacak ki. Yeterki sen suyu güzel kullan. Barajdan suyu kaybetmeden getir!
İZSU’DAN VERİ ALAMIYORUZ
Bu öngörülerin işlevi nedir? Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi sizin okulun kapısına pankart asmış. Başka bir su yönetimi mümkün, yazılı. Sizlerle bilgi alışverişinde bulunuyorlar mı?
Hayır efendim, ben İZSU’dan veri bile alamıyorum. İki yükseklisan öğrencimiz var, İzmir‘in suyunu çalışacak. İZSU veri vermiyor. Alışveriş yok. Olsa bir merhaba derler. Benim görevim kanun yapıcılara bunları anlatmak. İşimiz bu! İklimci olarak en acı reçeteyi yazarız. Yazmak zorundayız. Kuraklık olacak!
Deniz suyunu arıtma faaliyetleri var, Enstitü olarak devrede misiniz?
Ben belediyeden proje istiyorum, şu arıtmayı verin, orada bakayım, diyorum. Hayır olmaz! Bazı arıtma tesislerinde biz varız, ama en son 2009’da yaptık. Biz, projenin keşif aşamasını yaparız. Arama ile araştırma başka şeyler. TPAO, MTA arama yapar. Biz araştırmacıyız. Nerede ne var, ortaya koyarız, arama işini onlar yapar. Akademik olarak araştırırız.
Arıtma su üretimi susuzluğa çare mi?
Şehirlerde yağmur ve kanalizasyon suları ayrılmalı.! Yağmur suyu anne sütüdür. Hakiki su bunlar. Barajlara yönlendirilmeli ya da yeraltı barajları yapılmalı. Deniz arıtması çok pahalı! Hazır yağmur varken, deniz suyuna gerek yok. Hiçbiri yağmur etkisini göstermez.
YERALTI SULARI DEVLETİNDİR
Buzullar eridi, su bitti… iddiaları için ne diyorsunuz?
Onlarda biraz sorun var tabi, ama bizde su sorunu yok. Türkiye’de ciddi bir kuraklık var, ama su sorunu yok. Su yönetimi sorunu var. Herkes tedbirini almış durumda, herkes olayları biliyor. Yeraltı suları kontrol altında. Bizim Türkiye’de böyle bir kontrol yok! Yeraltına girebildikleri kadar giriyorlar. Gelişmiş ülkelerde en üst akiferde yeraltı suyu alınmasına izin verirler, onun altı devlete aittir. Yeraltı suları nehir gibi akmaz. Kumların içinde durur, ona akifer deriz. Kuyu açtığınız zaman o suyu çekiyorsunuz. 2012 yılında yeraltı sularını kontrol altına almak için hamle yaptı, ama olmadı. Yarım kaldı. Bu tür kuraklık dönemlerinde başvuracağımız tek yer yeraltı suları. Başka hiçbir seçenek yok.
Ege bölgesinde yabancı markalı gazlı içecek fabrikaları var. Nereye kadar yeraltı sularını çekiyorlar, biliyor musunuz?
Belediye dahi onların kaç metreden su çıkarttığını bilmiyor. Neden? Ticari sır! Suda ticari sır olmaz! Burada rahat rahat su çekiyorlar. Pınarbaşı’da var.
Barajlar için şu kadar yıllık su var, yok saptaması ne kadar doğru?
Şu anda barajlar yüzde 70-80 dolu diyoruz, ama bir yellow stone patlarsa bir ayda su kalmaz. Büyük patlama ile biter. Sen suyunu korumazsan, büyük bir volkan patlamasında birkaç ayda susuz kalırsın. Su bir anda gider. 2014 yılında Veysel Eroğlu ‘İstanbul’un 50 yıllık sorununu çözdük, demişti. Bundan 7-8 ay sonra barajlarda su seviyesi yüzde 30‘a düştü, bir anda çakıldı. Suda öyle bir tahmin yok. O nedenle Avrupalılar, Amerikalılar yeraltı sularını koruyorlar.
DEVLET ÜRÜNE KARAR VERECEK
‘Altı maddelik bir manifestom vardır. Suyu nasıl kullanırım? Bir, barajlardan su artık kapalı borularla tarlalara gelecek ve damlamayla yapılacak. Bugün ABD gibi gelişmiş ülkeler suyunun yüzde 37-40‘ını tarımda kullanırken biz yüzde 80’i tarımda kullanıyoruz. Suyu en hoyratça kullanan ülkelerden biri biziz. Damla sulama yapsak toprağın kaymak tarafını da kullanırız. İkinci olay, Tarım Bakanlığı havza havza belirleyip hangi havzada ne ekileceğine karar verecek. Çiftçi karar veremez. Mesela bu sene soğan çöpte, patates, karnıbahar çöpte! Neden? Çok fazla üretildikleri için. Geçen yıl bunlar çok para etti diye bu ürünlere yöneldiler. Oysa buna devlet karar verecek! Devlet bir hesap kitap yapacak, Türkiye açısından ne lazım, belirleyecek. Amerika’da tarımın temelinde oşinograflar vardır. Her yıl okyanusların ısınması eylül ayında başlar, kasım-aralık aylarında biter. Öyle önemli bir olaydır ki, bir yıl sonraki tüm yağışları verir, tüm fırtına, kasırga sayılarını verir. Bu veriler teknokratlara verilir, hesap yapılır. Ne yapacağı belli atık! Havzamızı devletin ayarlaması lazım. Hangi kurak dönemine göre ne ekilecek? Hangi buğday ekilecek? Bütün bunları belirlemek devletin işi.‘
İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP’li 11 belediyenin imzasıyla susuzluğa çare arayan pankartı Su Enstitüsü bahçesinin dışında asılı. İçeri girip Enstitü’nün bilim insanlarına sormuyorlar
MARMARA KİRLİLİĞE DOYDU
‘Kimyasal içerikli toprağın denize gitmesi, Marmara‘da müsilaja, Ege’de ise deniz marulu sorununa yol açtı. Temel sorun, erozyonla denize taşınan kimyasal içerikli topraklar! Vahşi sulamadan bir an önce vazgeçmeliyiz. Gübreleri kullanırken dikkatli olmalıyız. Mümkünse arıtma tesisleri sübvanse edilerek hepsi çalıştırılmalı. Dünyada kilometre kara bazında erozyon oranı, 360 bin ton civarıdır. Türkiye'de ise denize taşınan toprak 800 bin tonlara ulaşıyor. Vahşi sulama nedeniyle aşırı toprak kaybı yaşıyoruz. Verimli kısımlarını kaybediyoruz. Aynı zamanda denizleri de kirletiyoruz. Çünkü tarımda kullanılan kimyasallar çok arttı. Erozyonla çok fazla gübre denizlere gidiyor. Bir ikinci etmen sanayi kaynaklı kirlilik. Dikkat edin sanayiler, hep deniz kıyısındadır. Bütün bunların kirliliği de sahile geliyor. Ayrıca nüfusumuz 85 milyon. Bunların kirliliği de denize geliyor. Sanayi, tarım ve insan yükü maalesef denizlerimizi perişan etti. Türkiye'de ilk defa 2007 yılında görüldü. Biz oşinograflar, Marmara'da 1978 yılından beri çalışırız. Marmara, kirliliğe doydu. İlk olarak 2007'de müsilaj gözüktü. Marmara'ya artık fazla yük vermeyin dedik. Ama göz ardı edildi. Vahşi sulamadan bir an önce vazgeçmeliyiz. Gübreleri kullanırken dikkatli olmalıyız. Mümkünse arıtma tesislerini sübvanse edilerek hepsinin çalıştırılması gerekli. Yoksa çok şey kaybedeceğiz. Hem denizlerimizi hem balıkçılığımızı hem de toprağımızı kaybedeceğiz.‘
1929 BUHRANI VE İKLİM
‘1929’da İstanbul Boazı buz tuttu diyoruz, o yıl dünyada çok büyük olaylar vardır. Gazap Üzümleri’nde John Steinback çok iyi anlatır o yılları. Oklahama‘dan 1 milyon insan kalkıyor Kaliforniya’ya göçüyor… 4-5 yıl hiç tarım yapamıyorlar. Atatürk, kurak dönemde o kadar borçla, savaşla baş ediyor. İzmir bütçesi 2 milyondan 800 bine düşüyor. Amerika’da tarım duruyor. Dünyanın bir numaralı endüstrisi hep tarımdır ve tarım olmaya devam edecektir. Kesinlikle hiçbir dönem ne altın ne petrol tarım üzerine çıkamaz.‘
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/iklim-bilimci-prof-dr-dogan-yasar-suyumuza-sahip-cikalim-sorunumuz-biter-246877#1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder