ZİRAAT MARŞI

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine. Milletin her kazancı, milletin kesesine. Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine Toprakla savaş için ziraat cephesine. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

30 Haziran 2008 Pazartesi

Açlığı Önlemek İçin Tarımda Yeni Model Şart

DEĞİŞEN DÜNYADAN / ( Cumhuriyet 16.06.2008)
HÜSEYİN BAŞ

‘Açlığı Önlemek İçin Tarımda Yeni Model Şart’

Eski BM beslenme hakkı özel raportörü -şu anda BM İnsan Hakları Komisyonu Danışma Komitesi üyesi- “Günümüz dünyasında açlıktan ölen her çocuk cinayet kurbanıdır” diyen, açlıkla savaşın önde gelen isimlerinden İsviçreli bilim adamı Jean Ziegler’in Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) haziran başında Roma’da düzenlediği konferans sırasında Fransız L’Humanite gazetesinin (04.06.08) Cenevre özel muhabiri Ramine Abadie ile yaptığı, özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarımın çöküşü, gıda fiyatlarının tavana vuruşu ve dünyadaki açlık sorununun daha da artarak vahim boyutlara ulaşmasının ardındaki nedenleri sergileyen ilginç söyleşiyi aktarıyoruz:

“Günümüzdeki beslenme krizi somut olarak ne anlama gelmektedir?”

- Bu krizden önce FAO’ya göre dünyada açlık çeken ve yetersiz beslenen insanların sayısı 854 milyona ulaşmaktadır. Bu, anlamsız olduğu kadar canice trajedi, açlığın bu yapısal ürkünçlüğü yıllardır sürmekte ve sadece geçen yıl altı milyondan fazla çocuğun açlıktan ölüp gitmesine yol açmış bulunmaktadır. Yine FAO’ya göre gezegenimiz bugünkü nüfusun iki katını, yani 12 milyar insanı besleyebilecek zenginliktedir. En çok yokluk çekenler, ki bunların büyük bölümü kentlerde yaşamaktadır, zaten sınırlı gelirlerinin yüzde 80 ila yüzde 90’ını beslenmeye ayırmak zorundadırlar. Bu oran zengin ülkelerde yüzde 10 ila yüzde 15 dolayındadır. Bugün gıda maddelerinin fiyatlarında görülen büyük artışların başlıca kurbanları, sözü edilen toplumların en yoksul kesimleridir. Bir yılda, 2007 Şubat-2008 Şubat arasındaki dönemde insanlığın büyük bölümünün temel gıdası olan pirincin fiyatı yüzde 74, buğdayın yüzde 130 artmıştır. Bu bir trajedidir ve yeni de değildir.

Onlarca yıldan bu yana Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün gelişmekte olan ülkelere tarımsal üretimlerini kahve, pamuk gibi dışsatıma yönlendiren yapısal uyum planları dayatmalarıyla bu ülkelerin gıdaya dönük tarımları desteksiz bırakılmıştır. Buna karşılık zengin ülkeler kendi tarımlarına sağladıkları devasa sübvansiyonlarla, yoksul ülkelere ihtiyaçları olan gıda maddelerini kendilerinden ithal etmelerini, bunun daha ucuza mal olacağını ileri sürerek dayatmışlardır. Örneğin Mali gibi bir ülke, 380 bin ton pamuk ihraç etmekte, buna karşılık gıda gereksiniminin yüzde 82’den fazlasını ithal etmektedir. Yıllar boyu dayatılan bu modelde yoksul ülkelerin gıda ithalatları tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Halklarını doyurmak için çok sayıda Batı Afrika ülkesi (Mali, Senegal...) ya da Haiti... gıda ihtiyaçlarının yüzde 80’ini ithalatla karşılar duruma getirilmişlerdir. Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışlar ise en çok bu ülkelerin yoksul insanlarını vurmuştur.

Yoksul ülkeler bugün yirmi yıldan bu yana dayatılan yanlış tarım politikalarının bedelini ödemektedirler. Ama dünya gıda fiyatlarındaki bu korkunç artışların yeni iki nedeni var. Birincisi spekülasyon, ikincisi ise bioyakıtlar. Geçen yılın sonunda patlak veren taşınmaz krizinin finans piyasalarında yarattığı bunalım, riskli yatırım fonlarını, tarım ürünleri de dahil olmak üzere hammadde pazarlarına yöneltmiştir. Büyük bölümünün fiyatlarının ve hacimlerinin saptandığı Şikago Borsası’nda konuyla ilgili işlemler, 2000 yılındaki 10 milyar dolar düzeyinden, geçen ay (Mayıs 2008) 175 milyar dolara ulaşmıştır. Dahası alım-satımların büyük bölümü muazzam kârlar sağlayan yedi-sekiz uluslararası şirket tarafından denetlenmektedir. Nisan ayında Dünya Bankası‘nın ekonomi uzmanları, tarım fiyatlarındaki patlamanın yüzde 37’sinin kaynağında spekülatif oyunların bulunduğunu saptamışlardır. BM Kalkınma ve Ticaret Konferansı’na (CNUCED) göre ise spekülasyonların payı bu tahminin iki katıdır.

Fiyat artışlarının ikinci nedeni bioyakıtlardır. Beslenme ile ilgili sorunların vahim boyutlara ulaştığı günümüzde başta mısır olmak üzere muazzam miktarlarda hububat bioyakıta dönüştürülmektedir. Sadece Birleşik Amerika’da geçen yıl toplam hasatın üçte birine eşit 138 milyon ton mısır bioyakıta dönüştürülmüştür. Benimsenen hedef ise 150 milyar litre bioyakıttır. Avrupa Birliği’nde de aynı eğilim mevcuttur. 2020’de toplam yakıt tüketiminin yüzde 10’unun bioyakıttan sağlanması planlanmıştır. Bunun vahim sonuçları ise ortadadır: Bir Avrupa aracının yakıt deposuna konulan 50 litre bioyakıt için 300 kilogram mısır gerekmektedir. Bu ise Afrikalı ya da Meksikalı bir yoksul çocuğun tam bir yıl beslenmesi için gerekli gıdayı ifade etmektedir! Daha açık bir deyişle, insanlar açlıkla savaşırken gıdadan bioyakıt üretmek insanlığa karşı suç işlemekle eşdeğerdedir. IMF’nin iki numaralı yetkilisine göre, gıda fiyatlarının aşırı yükselmesinin sorumlusu yüzde 40 bioyakıtlardır. Bioyakıtların çevre açısından yararı elbette ki inkâr edilemez. Ama bu yöndeki üretimin Güney’in yoksul köylülerine yararı tartışmalıdır. Bu yüzden BM’ye önceliğin gıdaya verilmesi ve gıdadan bioyakıt üretiminin beş yıl yasaklanmasını önerdim. Bu gerçekleşirse spekülasyonlar sınırlı kalacaktır. Ayrıca tarımsal kökenli gıdaların fiyatları borsalarda değil, üretici ve tüketici ülkeler arasında anlaşmalarla belirlenmelidir. Rezerv stokları ve fiyat istikrarı ise beslenme sorununun çözümünde yararlı olabilecektir. Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve kuşkusuz hükümetler bu konuda temel paradigmaları değiştirmeliler ve mutlak önceliği gıdaya, beslenmeye dönük tarıma vermelidirler.


Gıda Güvenliği ve Köylüler Önem Kazanıyor

DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
(Cumhuriyet 16.06.2008)

Gıda Güvenliği ve Köylüler Önem Kazanıyor

Dünyanın gündemindeki gıda krizi, teori taklidi yapan neoliberal saçmalıkları bir kez daha mahkûm ediyor. Açlıktan, yetersiz beslenmeden ölenler ve ölecek olanlar için çok geç, ama böylece dünyada, “gıda güvenliği” paradigması, kendine yeterli tarım anlayışı yeniden ön plana çıkıyor.

Suçlular ve ‘yararlı salaklar’

Aylardır dünyayı, özellikle de en yoksul ülkeleri kasıp kavuran yüksek gıda fiyatları krizinin arkasında, küresel ısınma, su stoklarındaki gerilemeler, yüksek enerji fiyatlarının girdi maliyetleri üzerindeki olumsuz etkileri, mali, spekülatif sermayenin fiyatları yukarı çeken, stokçuluğu özendiren etkileri de var. Ama en önemli, uzun dönemli neden “IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı yapısal uyum programları”.

Focus on Global South’un direktörü Walden Ballo’nun, FAO’nun 4 Haziran’da Roma’da yapılan Gıda Güvenliği Toplantısı’nda vurguladığı gibi, 30 yıldır, IMF ve Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerden, ısrarla, pazarlama ve fiyat garantilerinin, gübre, makine, tarımsal altyapı desteklerinin, gıda ürünlerinin ithalatına konan koruyucu gümrük vergilerinin kaldırılmasını ya da iyice azaltılmasını istiyordu. Bu talebe uyan ülkelerde, gelişmiş ülkelerin çiftçisinin çok daha yüksek verimlilikle ürettiği, üstelik de devlet tarafından desteklenen tarım ürünlerinin ithalatı hızla arttı. Bu ithalat karşısında, aracı şirketler büyük paralar kazanırken yerel üretici çöktü, yok oldu. IMF yoksul ülkeleri, yerel gıda gereksinimlerinden uzaklaşarak, ülkenin dış borçlarını ödemeye yönelik dövizi getirebilecek ihracat ürünlerine yönlendirmeye çalıştı. Bu tuzağa düşenler, uluslararası talebe en uygun birkaç üründe uzmanlaştılar, döviz girdileri de, daha çok orta ve yukarı sınıfların lüks tüketimini finanse etmekte kullanılan dış borçların servisine gitti. Tarım da yerel ekonominin gereksinimlerinden giderek uzaklaştı.

Örneğin, Gana 1970’lerde kendi kendine yeterli pirinç üreticisi olan bir ülkeymiş. Şimdilerde gereksiniminin yüzde 64’ünü ithal eder duruma düşmüş. 2003 yılında devlet destekli Amerikan pirinç üreticisi, Gana’ya 111 bin ton pirinç ihraç etmiş. Domates, salça ve kümes hayvanları sektörlerinde de Gana, aynı dönemde -yerli üretimi çökerken- kendi devletlerinden büyük destek alan Avrupa Birliği köylüsünün ürünlerine bağımlı hale gelmiş. Kümes hayvanları piyasasından yerli üretimin payı 1992’de yüzde 95’ten, 2001’de yüzde 11’e gerilemiş.

Benzer öyküleri, Zimbabve’den Kamboçya’ya, Etiyopya’dan Haiti’ye, Kenya’dan Filipinler’e kadar birçok ülke için anlatmak olanaklı. Bu nedenle Prof. Chossudowski, 5 Haziran’da Global Research’te yayımlanan araştırmasında “serbest piyasanın” eline bırakılan dünya halklarının kaderi, gelişmiş ülkelerde, kapalı kapılar ardında, yönetim kurulu toplantılarında, borsalarında belirleniyor, “Serbest piyasanın şeker kaplı mermileri çocuklarımızı öldürüyor” diyordu.

Türkiye de bu manzaraya çok uygun bir yakın tarihe sahip. Özal dönemiyle birlikte tarımda yaşananlar bize benzer bir öyküyü anlatıyor. Ülke adım adım bir gıda krizine hazırlanırken kimi çok bilmiş ekonomistler, “serbest piyasa ekonomisinin”, Dünya Ticaret Örgütü dayatmalarının Türkiye’yi çağdaşlaştıran bir devrim, hatta “burjuva demokratik devrim” olduğunu, kalkınmanın yolunun köylülüğün tasfiyesinden geçtiğini savunuyorlardı. Böylece bu sözde demokratlar, ekonomi politik düzlemde siyasal İslamın tabanını oluşturacak yıkıma çanak tutuyor; diğer taraftan, IMF politikalarının uygulanmasını kolaylaştıracak söylemleri oluşturuyorlardı. Kısacası, İngilizlerin bir deyimiyle, “yararlı salaklar” işlevlerini başarıyla yürütüyorlardı; hâlâ yürütmeye devam ediyorlar.

Peki, şimdi seni kim doyuracak?

IMF ve uluslararası sermayeye yararlı oldukları kesin. Ama salaklıkları da… Hiç mi kafaları çalışmıyordu? Ülkede tarımı tasfiye edelim, dışarıdan daha ucuza ürün getirelim; getirelim de… a) Tarımdan boşalan nüfusu kentler nasıl emecek, bu sorunun maliyeti ne olacak? b) Ya bugün ucuz olan mal yarın pahalı olursa? Ya biz gereken dövizi kazanamaz hale gelirsek? Bu kumpanya sürekli borçlanarak daha nereye kadar çalışmaya devam edebilir?

Kentlerin hali malum… Üzerinde durmayalım, konumuz değil. Ama gıda fiyatları arttı, tarım arazileriyse boş. Bu arada döviz açığımız artıyor, borç köpüğümüz çok tehlikeli bir düzeye geldi (Bu sürecin bir taraftan nihilist, diğer taraftan dinci dinamikleri var, ama o da konumuz değil). Yaşam bu salakların salaklığını salt onların yüzüne değil, bizim yüzümüze de vuruyor.

Üstelik o kadar nefret ettikleri küçük köylü tarımı, “yararlı salaklık” hizmeti verdikleri büyük sermayenin işletmelerinden çok daha verimli değil miymiş meğerse… (Monbiot, The Guardian 10/05/08)

Monbiot, bu gerçekliğe ilk önce, 1962’de Amaratya Sen’in dikkat çektiğini yazıyor. O günden beri, Hindistan, Pakistan, Nepal, Malezya, Tayland, Brezilya, Kolombiya, Paraguay gibi ülkelerde yapılan çok sayıda çalışma, hep bu gerçeği ortaya çıkarmış. Monbiot’a göre yakın zamanda Türkiye’de yapılmış bir çalışma (kaynağını vermiyor), bir hektardan daha küçük işletmelerin, 10 hektardan büyük işletmelerden 20 kez daha yüksek verim aldığını ortaya koymuş. Belli ki, sürekli yoğunlaşmaya, merkezileşmeye çalışan, hem yerel hem de uluslararası büyük sermayenin işine gelmeyen bu gerçeği hükümetler de görmezden gelmişler.

Aslına bakarsanız, kapitalist tarım işletmelerinde, büyüklüğün değil tekniğin, makineleşmenin ve örgütlenmenin daha önemli olduğunu, Lenin’in 1915 yılında yazılmış, Amerikan tarımını analiz eden bir çalışmasında da görmek olanaklı. Diğer bir deyişle, teknoloji, bilgi ve malzeme desteğiyle küçük işletmelerin çok daha düşük maliyetle, tüm ülkeyi doyuracak üretimi yapması teorik olarak olanaklı. Böyle bir üretim yapısının aynı zamanda daha dengeli bir ekonomik yapı, çok daha istikrarlı, iyi eğitilmiş, çağdaş ve kültürlü (evet, tarım salt ekonomik bir olay değildir), dolayısıyla çok daha demokratik bir toplumun oluşmasına yapacağı katkı da ortada. Belki de, tam da işte bu nedenle hem IMF hem de Dünya Bankası ilk önce köylüye verilen desteklerin kaldırılmasında ısrar ettiler. Bu nedenle ABD ve AB, kendi köylüsünü desteklemek için Dünya Ticaret Örgütü’nün çökmesini bile göze alıyor.

Ancak dünya değişmeye de başladı. Wall Street Journal, “Gıda krizi tarıma yeniden başka bir gözle bakmayı zorluyor” diyor. “Yıllardır yoksul ülkelerde tarıma yönelik yatırımlar, kendi temel besin ürünlerini üretme girişimleri hep caydırıldı” diyen Journal, yazısında “şimdi gittikçe artan sayıda Dünya Bankası uzmanının yoksul ülkelerin kendi sağlıklı tarımsal yapılarına sahip olmalarının önemini vurgulamaya başladıklarını aktarıyor”. Tarıma yapılan yatırımların diğer sektörlere göre çok daha fazla sayıda insanı yoksulluk sınırının üzerine çıkardığı da görülüyormuş. Geçenlerde Dünya Bankası, politikalarının, 1980’lerde, örneğin Afrika’da yol açtığı hasarın sorumluluğunu kabul etmiş (WSJ, 10/06/08).

25 Haziran 2008 Çarşamba

Olive Trees - Zeytin Ağaçları ( Zeytin Yağı )


 

Onlar geçmişin tanıkları. 
Onlar emeğin, alınterinin, köylü ve çifçinin emeğinin yüzakı, akdeniz uygarlıklarının temel ticaret kaynağı, dağı seven, taşı seven, doğayı koruyan, kutsanmış meyveler. 
Dostlar, anlıyacağınız, zeytin bu toprakların yüzakı, önemli gelir kaynağı. 
Akdeniz'e komşu tüm ülkelerde geniş zeytin alanları oluşturulurken ve zeytincilik alabildiğine desteklenirken, bizde ikinci konutlara feda edildi, ediliyor, anlaşılıyor ki edilmeye devam da edilecek. 
İnsanın yüreği yanıyor. Tabiat ananın yüreği yanıyor. Zeytin tanrılarında yüreği yanıyor. 
Bu acıyı ne duyan var, nede önemsiyen. Ama tabiat ana intikamını acımasız alacak bir gün. Ama o gün iş işten geçmiş olacak. Zeytini koruyun, zeytini sevin, zeytini önemseyin bre ilgililer, yetkililer, yetkili yetkisizler, yetkisiz yetkililer. 
Bu çağrıya kulak verin. Zeytinciliğimiz bitti bitiyor. Bilmem ne demeli daha. Her halde sözün bittiği an bu an olmalı. ...................................

Zeytin

Alem: Plantae (Bitkiler),
Bölüm: Magnoliophyta(Kapalı tohumlular),
Sınıf: Magnoliopsida (İki çenekliler)
Takım: Lamiales,
Familya:Oleaceae (Zeytingiller),
Cins: Olea, Tür: O. Europae,
Binominal adı: Olea europaea L.
Zeytin (Olea europaea), zeytingiller (Oleaceae) familyasından meyvesi yenen Akdeniz iklimine özgü bir ağaç türü.

Morfolojik özellikleri:

Zeytin boylu bir çalı veya 10 metreye kadar boylanabilen, sık dallı, yayvan tepeli, herdem yeşil yapraklı bir ağaçtır. Geniş, kıvrımlı, yamru yumru bir gövdesi vardır. Ağaç yaşlandıkça, düzgün gri renkli gövde kabuğu giderek çatlar. Ağacın tacı (tepesi), yaklaşık olarak artan boy kadar her sene genişler. Uzun ömürlü bir ağaçdır, yaklaşık 2000 yıl kadar yaşayabilir. Verimli topraklarda taç açık ve asimetrik, verimsiz topraklarda ise daha yoğun ve yuvarlaktır. Sürgünleri gri renkli, dikensiz ve hemen hemen üç köşelidir.
Mızraksı, çok kısa saplı, deri gibi sert yaprakları sürgünlere karşılıklı çiftler halinde dizilmiştir. Yaprakları basit, tam kenarlı ve kenarlar alt yüze doğru hafif kıvrıktır. Yaprağın boyu 20-86 mm, genişliği de 5-17 mm’dir. Yaprakların ucunda sivri bir çıkıntı bulunur. Yaprağın üst yüzü koyu gri-yeşil ve tüysüz, alt yüzü mavimsi gümüşi renkte ve beyaz sık ipeksi tüylerle kaplıdır.
Baharın sonlarına doğru yaprakların koltuğunda seyrek salkımlar halinde açan, küçük beyazımsı-sarı renkli, kokulu çiçekleri vardır. Rüzgarların taşıdığı çiçek tozlarıyla döllenen çiçekler etli ve yağlı meyve verir. Meyve önce yeşil, olgunlaştıktan sonra da parlak siyah bir renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir çekirdek vardır. Meyvenin etli kısmından ve çekirdeğinden elde edilen "yağı" bakımından çok değerli bir ağaçtır. Aynı zamanda ağacının çok heybetli ve estetik bir görünümü vardır. Odunu çürümeye karşı son derece dayanıklıdır.

Kullanımı:


Zeytinin yaprağında tanen, uçucu yağlar, organik asitler ve rezin bulunur. Yapraklar ve gövde kabuğu %5 çay (infüzyon) halinde iştah açıcı, idrar söktürücü ve ateş düşürücü olarak kullanılır. Şeker hastalığında kullanım alanı olduğu gibi, tansiyon düzenleyici olarak da bilinir.

Türkiye'deki üretimi:

Dünya zeytin üretici ülkeleri arasında; ağaç varlığı açısından Türkiye 4’ncü, alan açısından da 6’ncı sırada yer alır. Böylece dünya zeytinyağı üretimine %8 oranında katkıda bulunur, sofralık zeytin üretiminde de İspanya ’dan sonra 2’nci sırada yer alır. Marmara Bölgesi’nin ağaç varlığı açısından Türkiye içindeki payı da %10 olarak belirlenir.
Zeytin; ayrıca çeşitli fabrikalarda işlenerek zeytinyağına da dönüştürülür.

Sofralık zeytin çeşitleri:


Çizme yeşil zeytin
Teneke tipi zeytin
Salamura tipi zeytin
Sele zeytin
Konfipi zeytin
Çizme yeşil zeytin
Sofralık yeşil zeytin
Kalamata Tipi
İspanyol Tipi

Zeytinciliğin Dünya ve Türkiye ekonomisindeki yeri:


Zeytin İhraç eden ülkeler:

Türkiye, İspanya ve Yunanistan’da kişi başına yıllık zeytinyağı ve diğer bitkisel yağların, 1951 ve 1981 yıllarındaki tüketim miktarları ve yüzde değerleri ise Tablo 4’de verilmiştir (13). Türk insanının kişi başına yıllık yağ tüketimi 30 yıl içinde artış gösterirken, zeytinyağının bundaki payı %40’dan 17’e düşmüştür. İspanya hariç diğer ülkelerde oransal olarak zeytinyağı tüketimi azalmış olsa da kg olarak bir artış olmuştur.

Türkiye'de zeytin üretimi Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yapılmaktadır. Zeytin yetişen 35 ilin dörtte birinde ağaçlar Türkiye ortalamasının altında verime 
sahiptir.


Faydaları:


Besleyici değeri çok yüksek bir besindir. Zeytinde bol miktarda protein, yağ, A, C, E vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, kükürt, klor, magnezyum mineralleri vardır. Kalp ve Damar sağlığı için çok faydalı olan zeytin, yaşlanmanın etkilerini de azaltır.

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi
Wikispecies 'de Zeytin ile ilgili taksonomi bilgileri bulunur.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/Zeytin"'dan alındı
Sayfa kategorileri: Zeytingiller | Ağaçlar

Dış bağlantılar
http://www.zae.gov.tr/ - Zeytincilik Araştırma Enstitüsü
http://www.zeybir.com/ - Zeytinciler Birliği

...................................

ZEYTİNYAĞI'NIN TARİHÇESİ

(Kaynak:  http://www.zeytin.cjb.net/ )

Zeytinyağı birçok dinsel törenlerin yağ lambalarına, geleneksel ve kutsal mekânlara kadar görkemli dinsel ayinlerde önemli bir yer tutmuştur. Zeytinyağı insanoğlunun tarım devriminde ürettiği ilk ürünlerden birisidir. Zeytinyağının gençlik ve güç kaynağı olduğu inancı her zaman çok yaygındı. Eski Mısır, Yunan ve Roma' da çeşitli çiçek ve otlar ile zeytinyağı karıştırılarak çeşitli ilaç ve kozmetikler elde ediliyordu. 15. yüzyılda İspanyol papazlar zeytin ve zeytinyağını Orta ve Güney Amerika' ya daha sonra da Kaliforniya' ya taşıdılar. 1970' lere kadar Akdenizli olmayanlar için zeytinyağı, uzunca bir süre, kendine özgü yöresel yemeklerde kullanılan ya da marketlerin "otantik" özel yiyecekler bölümündeki raflarda kaybolup giden uzak doğu ülkelerinin büyüsü demekti.

ZEYTİN HAKKINDA

Zeytin ağacı ilkbaharda çiçeklenir. Çekirdeğinin sertleşmesi ve meyvelerinin olugıınlaşması yaz aylarında başlar. Eylül ve kasım aylarında renk değiştirmeye başlayan zeytin önce yeşilden mora, sonra siyaha dönüşerek olgunlaşır, Bu aşamaya "alacalanma" denir. Olgunlaşan zeytinlerin haşatı eylül sonundan şubata ' kadar devam eder. Elde edilecek yağın kalitesi zeytinin nasıl toplandığıyla çok yakından ilgilidir. En kaliteli zeytinyağı, dalından tek tek toplanmış zeytinden elde edilir. Zeytin, ayrıca yere dökülerek veya emici makineler vasıtasıyla toplanır. Zeytinin, hasat edildikten sonra kısa bir zaman sonra işlenmesi gerekir. Bunun için de yağ olacak zeytinler önce otomatik makinelerle yaprak ayırma ve yıkama işlemine tabi tutulur. Bundan sonra zeytin preslerde ezilerek bitkinin dokularından yağın çıkarılması sağlanır, l kilo erken hasat zeytinyağı üretmek için yaklaşık 10 kilo zeytin kullanılır. Diğer türlerde l kilo zeytinyağı üretmek için 7–8 kilo zeytin yeterlidir.

ÖLMEZ AĞACI

Yaklaşık 8000 yıl öncesinden bu yana dünyaya güzellik, sağlık ve lezzet pınarı olarak hizmet veriyor zeytin ve zeytinyağı. Ağır büyüyen fakat oldukça uzun yasayan bir ağaç zeytin. Gövdesi çürümeye karşı çok dayanıklı. Üstelik de ömrünü tamamladığında köklerinden yeni bir ağaç filizleniyor. Ona yakıştırılan " Ölmez ağacı" ismi belki de bu yüzden. Bir yıl bol, bir yıl az ürün verir zeytin ağaçları. En fazla yağ içeren meyvelerden biridir. Ağırlığının yaklaşık yüzde 20-30 kadarı yağdır. Nisan-mayıs ayları arasında yeşilimsi-beyaz renkli çiçekler açan, kışın yapraklarını dökmeyen bir meyvedir. Gövdeleri çok dallı bir ağaççık olan zeytinin meyvesi önceleri yeşil, daha sonra mor ve siyah renge dönüşürler. Zeytin; su, protein, yağ, selüloz, fosfor, kükürt, kalsiyum, klor, dernir, bakır, manganez A, C ve E vitaminlerinden meydana gelir. 100 gram zeytinde 224 kalori vardır. 100 gr zeytinyağında 30 miligram E vitamini bulunur. Zeytin 700 ile 2000 yıla kadar yaşayabilen bir ağaçtır. Killi, kireçli ve su geçirebilen topraklarda iyi yetişir. Engebeli ve yamaç, fakat ılık rüzgârlı yerleri sever. Zeytinin anavatanı Anadolu'dur. Ege adalarından Yunanistan, İtalya, Fransa ve İspanya'ya kadar uzanmış ve buradan da Kuzey Afrika'ya geçmiştir. Yine Güney Anadolu yoluyla Suriye, Mısır ve Fas'a kadar uzanarak bütün Akdeniz kıyılarını sarmıştır. Üçüncü bir kol olarak da Afganistan ve Pakistan'a kadar uzanmıştır.

SAĞLIK İÇİN ZEYTİNYAĞI


*Bugün dünyanın en önemli kanser ilacı köpek balığı kıkırdağıdır. Köpekbalığından çıkan sgualene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunur Günde 100 cl . Zeytinyağı tüketimiyle köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar sgualene alınır. Zeytinyağı kanser riskini % 50'ye yakın azaltmaktadır. * Zeytinyağı hücreleri korur. Zeytinyağının içinde bulunan Oleiprine adlı madde sayesinde hücreler yenilerek kansere karşı hücreleri korur. *Zeytinyağı üretim aşamasında ısıyla temas etmemesi gerekiyor. Bu nedenle sağlıklısı Riveriya değil, Sızma olanıdır. Aslında en doğrusu, kokusuna alışıp mümkün olduğunca az veya hiç rafine edilmemişi kullanmaktır. *Zeytin ağacının dalları, yaprakları ve reçinesi olduğu kadar, yağıda yıllardır ilaçların bileşimlerinde yer alan doğal maddelerden birisidir, doğal bir ilaçtır.

DERİ TAHRİŞLERİNE KARŞI ZEYTİNYAĞI

*Yiyeceğin yanı sıra merhem olarak da kullanılan zeytinyağı; tahrişin neden olduğu acı ile yanmayı giderici ve yumuşatıcı özellikleri olan losyondurda.

*Zeytinyağı, derinin foliküllerine penetre olabildiği için, gerek internal gerekse eksternal dokuların yara veya iritasyonunda ve enfeksiyonlara karşı faydalıdır.

SİNDİRİM İÇİN ZEYTİNYAĞI

*Sindirim sistemini etkiler; ister soğuk olsun, ister sıcak olsun zeytinyağı mideyi çepeçevre koruyucu bir tabakayla sararak mide asitini azaltır. Yemek öncesi veya sonrası alınan bir kaşık zeytinyağı, mide zarını örtüp alkolün işlemesini önleyeceği gibi, karışık içkilerin yol açtığı sarhoşluğu da azaltır. *Gastrit ve ülsere karşı korumada etkin yardım sağlar. Hazmı en kolay olan zeytinyağı besinlerin bağırsaklar tarafından çok daha iyi emilmesini sağlayarak bağırsakların çalışmasını düzenler. Isıtılmış olsun yâda olmasın zeytinyağı gastrik asiditeyi azaltabilmektedir. Tahriş giderici etkileri ülsere karşı koruma sağlar. Bağırsaklardan yiyecek geçişini kolaylaştırmak suretiyle konstipasyona engel olur.

SAFRA KESESİ SAĞLIĞI İÇİN ZEYTİNYAĞI

*Zeytinyağı safra kesesinin kontraksiyonlarını (kasılma) ve safra salgılanmasını uyararak safra taşı oluşum riskini azaltır, hazmı kolaylaştırır. Dalakta taş oluşumunu önler. Sarılığa ve karaciğer sancılarına iyi gelir. Oruç tutanlar, sahurda bir çorba kaşığı zeytinyağı içerse safra kesesi ve barsakları rahatlatacaktır.

BASURA KARŞI ZEYTİNYAĞI

*Sabah kahvaltıdan önce alınan 1 veya 2 çorba kaşığı zeytinyağı -basit kronik kabızlığa - iyi gelir (daha iyi netice için suyla karıştırılabilir). Basur şikâyetlerini giderir; sıcak olarak içilir. *Anne sütündede bulunan E vitamini ve oleik asit içeriği ile zeytinyağı, normal kemik gelişimine katkıda bulunur. Anne karnında ve doğumdan sonra bebeğin beyninin olduğu kadar, genel olarak sinir sisteminin gelişimini de desteklediğinden, gebe ve emziren annelere özellikle yararlıdır. *Zeytinyağı yaşlanmanın, hem genel olarak doku ve organlar, hemde beyin fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir.

YÜKSEK TANSİYONA KARŞI ZEYTİNYAĞI


*Yüksek tansiyonu düşürür; yaprakları ve dallarından çay yapılır. Taze yâda kuru zeytin yaprağını 300 gr. suda 15 dakika kaynatıp, süzdükten sonra şeker ilave ederek 15 gün boyunca her sabah akşam sıcak içmek faydalıdır.

KAN ŞEKERİ İÇİN ZEYTİNYAĞI

*Kan şekeri seviyesinin düşmesine yardım eder. *Ağrı, romatizma, burkulma ve adale incelmelerinde; zeytinyağı sürülür veya 200 gr taze çiçek ve yaprak, 100 gr sarıpapatya ile 1 kg zeytinyağını arada sırada karıştırarak iki saat 'benmari' içinde kaynattıktan sonra içindekileri süzüp ağrı veren yerler ovulur. Kapalı yanıklarda zeytinyağı sürülerek kullanılır. 

KOLESTROL İÇİN ZEYTİNYAĞI

*Kötü kolesterol LDL’ yi azaltırken, iyi kolesterol HDL’ yi artırır.(Yüksek LDL kolesterolü seviyesine bağlı olarak yükselen kolesterol seviyesinin aterosklerotik kalp hastalığında nedensel rol oynadığı kuşkusuzdur.Epidemiyolojik veriler koroner kalp hastalığı vakalarındaki düşüşün total veya LDL kolesteroldeki düşüş ile beraber olduğunu göstermektedir.)

*Diyetle alınan doymuş yağ asitlerinin (DYA) total kolesterol seviyesini yükseltettiği iyi bilinmektedir. DYA ile tetiklenen kolesterol yüksekliği çoğunlukla LDL kolesterolündeki yüksekliğe bağlıdır. DYA ve hayvansal yağdan zengin diyetler HDL kolesterolü ve apo A-1 de de yükselmeye yol açar.

*Yüksek karbonhidratlı ve düşük yağlı diyet tüketen toplumlarda düşük HDL kolesterol ile düşük LDL kolesterolün birlikte bulunması koroner riski artırmazken, yüksek DYA içeren diyete bağlı olarak LDL'nin yükseldiği toplumlarda daha yüksek HDL seviyesine rağmen koroner riski yüksektir. Yüksek hayvansal yağ içeren diyetlerin LDL- HDL oranını, düşük yağ içeren veya çoklu doymamış yağ asitinden (ÇDYA) zengin diyetlere kıyasla daha fazla yükselttiği görülmüştür.

Laurik, miristik ve palmitik asit birlikte tüm DYA ların başında gelirken, mistrik asit tereyağında, hurma çekirdeğinin yağında, hindistan cevizinin yağında bulunmaktadır. Son ikisi aynı zamanda çok yüksek oranlarda laurik asitte içerirler. Bu üç yağdan hangisinin kolesterol yükseltme potansiyelinin en fazla olduğu hala tartışma konusudur. Her üçününde LDL kolesterolünü yükselttiği yapılan çalışmalarda gözlenmiştir.

DYA yerine linoleik asit konulduğunda total kolesterolde düşüşe neden olmaktadır. Diyetteki başlıca tekli doymamış yağ asidi oleik asittir. Oleik asit zeytinyağında hakim olan yağ asididir.

Düşük yağlı, yüksek karbonhidratlı diyetler total ve LDL kolesterol konsantrasyonlarını anlamlı olarak düşürürken aynı zamanda kesinlikle HDL seviyesinde de düşüşe neden olur.

LİPİD DÜŞÜRMEK İÇİN ZEYTİNYAĞI

Zeytinyağı sağlıklı lipid düşürücü diyete yararlı katkıda bulunur. *Kalp dostu; zeytinyağı hayvansal yağların tersine kandaki kolesterol miktarını ve dolayısıyla kalp krizi riskini azaltır. Kan plateletlerinin toplanmasına engel olarak kan pıhtılaşması riskini de yok eder.

BEBEKLER VE ÇOCUKLAR İÇİN ZEYTİNYAĞI

*İçerdiği linoleik asit yüzdesi nedeniyle anne sütüne benzeyen zeytinyağı, inek sütüne katıldığında anne sütüne yakın değer elde edilir. Sütü kesilen anneler yağsız inek sütüne biraz zeytinyağı katıp bebeğe verilebilir.

*Günde birkaç damla zeytinyağı bebeğin gelişimine büyük katkı sağlar.

*İçerdiği E, A, K vitaminleri ile her yaştaki çocuğun gerekli ihtiyacına yanıt verir. Bu vitaminler kemiklerin doğal gelişimine ve mineralleşmeye yardımcı olup, güçlenmesini hızlandırır. Her yaştaki insan için yararlıdır. *Böbreklerin ıslahında, taşları düşürmede, bağırsak kurtlarını düşürmede, karın ağrısında sıcak su ile içilmesi iyi gelir.

*Çocukları raşitizmden korur. Siyatik, mafsal ağrılarına iyi gelir; zeytinyağı tortusu sürülür.

AĞIZ SAĞLIĞI İÇİN ZEYTİNYAĞI

*Ağızda çalkalandığında, dişlerin beyaz olmasını sağlar, diş etlerini korur, diş çürümelerini önler.

*Zeytinyağı sağlık ve güzellik kaynağıdır. Cilde ve saçlara çok faydalıdır. Cildi besler, korur ve yumuşatır.

SAÇLARI DÖKÜLENLERE ZEYTİNYAĞI

*Saçları dökülenlere; 1 yumurta sarısı ve zeytinyağı karışımını saç diplerine sürerek 1 saat bekletilip daha sonra yıkanması, arada bir tekrarlanması gerekir.

KALP HASTALIKLARI VE ZEYTİNYAĞI

Akdeniz mutfağında yemeklerin hemen hepsinin zeytinyağı ile piştiği anlarda, batılılar zeytinyağıyla genellikle restoranlarda tanışıyordu. 1970' lerde yapılan bir araştırma sayesinde zeytinyağı önem kazandı. Araştırma, batılılar arasında kalp hastalığına en az yakalananların Akdenizliler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Akdenizliler' in bol miktarda tükettiği zeytinyağının bunda bir payı olduğu düşünüldü. Gençlik ve ergenliğin vücudun daha çok kaliteli gıdaya ihtiyaç duyduğu dönem olması ve zeytinyağı kullanımının burada iyi bir tercih görülmesi, yaşlılıkta ise kalsiyum kaybını önleyerek kemik erimesine engel olması, Akdeniz mutfağında yemeklerin hemen hepsinin zeytinyağı ile piştiği anlarda, batılılar zeytinyağıyla genellikle restoranlarda tanışıyordu. 1970' lerde yapılan bir araştırma sayesinde zeytinyağı önem kazandı. Araştırma, batılılar arasında kalp hastalığına en az yakalananların Akdenizliler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Akdenizliler' in bol miktarda tükettiği zeytinyağının bunda bir payı olduğu düşünüldü. Gençlik ve ergenliğin vücudun daha çok kaliteli gıdaya ihtiyaç duyduğu dönem olması ve zeytinyağı kullanımının burada iyi bir tercih görülmesi, yaşlılıkta ise kalsiyum kaybını önleyerek kemik erimesine engel olması, hamilelikte, içinde bulunan yağ asitleri hücre ve sinir sisteminin oluşturulmasında önemli bir etken teşkil etmesi, damar sertliğinin önlenmesine yardımcı olan "iyi yağ" oranı ve antioksidanlar açısından zengin bulunması zeytinyağı kullanımını arttırdı. Böylelikle; 1980' lerden sonra, batı ülkelerinin zeytinyağı tüketiminde çok büyük bir talep patlaması oldu. Tüketiciler artık bilinçli beslenmeyle önem vermekte, katkı maddesi katkı maddesi içermeyen doğal ürünleri tercih etmekteydiler. İnsanlar "daha doğal" besin kullanımını keşfettikçe, zeytinyağı da bundan payına düşeni aldı.

KANSERE KARŞI ZEYTİNYAĞI

Bugün dünyanın en önemli kanser ilacı köpek balığı kıkırdağıdır. Köpekbalığından çıkan sgualene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunur Günde 100 cl . Zeytinyağı tüketimiyle köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar sgualene alınır. Zeytinyağı kanser riskini % 50'ye yakın azaltmaktadır.

Göğüs kanserine zeytinyağı

Akdeniz diyetinin kadınları göğüs kanserinden korumasının nedeni anlaşıldı. Chicago'daki Northwestern Üniversitesi'nde gerçekleştirilen deneyler, zeytinyağının içindeki 'oleik asit'in kanserli hücrelerin gelişimini engellediğini ortaya çıkardı. Dr. Javier Menendez, bundan sonraki amaçlarının saf zeytinyağı zengini diyetlerin göğüs kanseri üzerindeki etkisini görmek olduğunu açıkladı.

Kaynak:Sabah Gazetesi

Göğüs kanserine "zeytinyağı" Zeytinyağındaki oleik asit, göğüs kanserinin tetikleyicilerinden olan bir genin seviyesini azaltıyor. Ayrıca tedavi sürecinde kullanılan ilacın etkisini de artırıyor. ABD'li bilim adamları, zeytinyağında bulunan oleik asidin göğüs kanserine karşı koruyucu özellikler taşıdığını tespit etti. Northwestern Üniversitesi'nin laboratuar ortamında göğüs kanseri hücreleri üzerinde yaptığı araştırmaya göre oleik asit, göğüs kanserinin tetikleyicilerinden olan "Her - 2/neu" isimli genin seviyesini azaltıyor. Araştırmacılar, göğüs kanseri hastalarının yüzde 30'unda, bu genin aktif olarak rol oynadığını belirtiyor. Yaşlanmaya karşı da kalkan Sonuçları Annuals of Oncology dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, oleik asit ayrıca, göğüs kanseri hastalarının tedavisinde kullanılan "herceptin" adlı ilacın da etkisini artırıyor. Ekipten Dr. Javier Menendez, zeytinyağı açısından zengin Akdeniz tipi diyetlerin kalp hastalığı ve yaşlanmaya karşı da koruyucu etkisinin olduğunu söyledi. Menendez, "Yine de bu konuda daha araştırma yapmak şart" dedi.

Kaynak: Milliyet Gazetesi

14 Haziran 2008 Cumartesi

EGE BÖLGESİ SULU TARIM ALANLARINDA ARAZİ ÜRETKENLİĞİ

EGE BÖLGESİ SULU TARIM ALANLARINDA ARAZİ ÜRETKENLİĞİ VE BAŞKA ÜLKELERDEKİ BENZERLERİYLE KARŞILAŞTIRILMALARI

Atila GİRGİN Serap GÜL Emine DİKER
ÖZET
Bu çalışma ile; Ege bölgesindeki sulu tarım alanlarının bitkisel üretkenlik düzeyleri, diğer bir söylemle , sulu tarım alanlarından sağlanan gelirin miktarı ve başka ülkelerdeki benzerlerine göre durumları araştırılmıştır. Araştırmada dikkate alınan ölçütler; sulanan ve sulanması öngörülen alanlardan sağlanan bitkisel üretim değerleri olup, bu değerlerin parametreleri; “Sulanan birim alandan sağlanan bitkisel üretim değeri (US $ / ha ) : Üretim değeri / Sulanan alan” ve “Sulanması öngörülen birim alandan sağlanan bitkisel üretim değeri (US $ / ha ) : Üretim değeri / Proje alanı” ‘dır. Araştırmanın sonuçları tablo ve grafikler halinde verilmiş olup, bu sonuçlardan , bölgedeki sulu tarım alanlarının üretkenliklerinin, diğer bir söylemle sulu tarım alanlarından sağlanan gelirin, incelenen diğer ülkelere göre daha iyi olduğu söylenebilir.
Anahtar kelimeler : Ege bölgesi, sulu tarım başarısı, karşılaştırma
ABSTRACT
In this study, the level of plant productivity in irrigated areas, in other words, income obtained from irrigated areas in Aegean Region was investigated and compared to that of other countries. The criteria used in this study were the values of plant production in irrigated and planned to be irrigated areas. The parameters of these values were; “ Value of plant production obtained from irrigated unit area (output per cropped area- US $ / ha ) : Production value / Irrigated cropped area “ and “ Value of plant production obtained from planned to be irrigated unit area ( output per unit command- US $ / ha ) : Production value / Project area (command area) “. The results of the research were given as graphics and tables. According to the results, it was concluded that the productivity of irrigated areas in Aegean Region, in other words income obtained from irrigated areas was better than that of the other countries examined.
Key words : Agean region, irrigated agriculture performance, comparison
1. GİRİŞ
Günümüzde, sulu tarımın, sulama sistemlerinin ve sulama şebekelerinin başarılarının değerlendirilmesine yönelik olarak bir dizi çalışmalar yürütülmekte, sulamalardan beklenen başarıları düzeylerini saptamak ve sulama sistemlerini karşılaştırmada daha objektif değerlendirmelere ulaşabilmek amaçları ile yeni ölçütler geliştirilmektedir. Bu ölçütlerden olan ve Merkezi Sri Lanka’da bulunan Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsünce (IWMI) geliştirilen gösterge setinin (Molden vd., 1998), “Sulanan alan ve Sulanması öngörülen alanlardan sağlanan bitkisel üretim değerleri” göstergelerinin bölgesel değerlerinin saptanması, bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bu göstergeler ; arazinin suya göre daha kısıtlayıcı olduğu yerlerde, birim alandan sağlanacak yararın birim su’dan sağlanacak yarardan daha önemli olduğunun düşünüldüğü koşul için geliştirilmiştir. Bu değerlendirme de temel girdiler, arazi ve para iken, temel çıktı bitkisel üretimdir.
Bu çalışma; Ege Bölgesindeki sulu tarım alanlarındaki bitkisel üretkenlik ve gidişat hakkında bilgi sağlanılarak, bölgedeki sulu tarım alanlarının üretkenliklerinin, diğer bir söylemle bölgedeki sulu tarım alanlarından sağlanan gelirin miktarı ve başka ülkelerdeki benzerlerine göre durumları araştırılmıştır. Sağlanan bulgular, aynı zamanda sulu tarım alanlarının etkin kullanılıp, kullanılamadığınında dolaylı bir göstergesidir.
2. MATERYAL ve YÖNTEM
Ege bölgesi yurdumuzun batısında yer alır. Bölgenin kuzeyinde Marmara havzası, Marmara denizi, batısında Ege denizi, güneyinde Batı Akdeniz, duğusunda ise, Sakarya, Akarçay, Burdur Gölleri ve Antalya havzaları bulunur. Ege bölgesi, Susurluk, Ege, Gediz, K.Menderes, B.Menderes ve B. Akdeniz havzalarının büyük kısmını kapsar. Söz konusu havzalarda; Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, İzmir, Manisa, Muğla illeri yer alır.
Bölge ; tipik Akdeniz iklimi etkisi altında olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Bölgenin iklimi, C.W. Thornwaite’in iklim sınıflamasına göre; “Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı mezotermal” iklim tipine girer.
Ege bölgesinde; ekolojik özellikler, arazi ve topoğrafya özellikleri, bitki deseni, sulu tarımdaki çiftçi davranışları dikkate alınarak ve bölgeyi temsil yetenekleri gözönünde bulundurularak aşagıdaki sulu tarım alanları araştırma kapsamına alınmıştır. İncelemeye alınan sulama şebekeleri esas olarak Gediz havzasına ait işletmeler olmasına karşın, bölgeyi kıyı Ege’den başlıyarak iç Ege’ye doğru derinlemesine kapsamasıyla, bölgeyi temsil yeteneğinde olduğu düşünülmektedir. Diğer ülkelerden seçilen sulu tarım alanlarının ise; tarımsal yetiştiricilik ve ürün deseni açısından ağırlıklı olarak sulanan, orta ve büyük ölçekli sulu tarım işletmesi alanları olmasına dikkat edilmiştir. Bu alanlardan Kolombiya’daki tropikal, Mısır ve Pakistandakiler kurak, Hindistandaki yarı kurak, Fas’daki yarı kurak Akdeniz, Meksikadaki yarı hümid ve Malezyadaki hümid iklim etkisi altındadır.
İncelenen işletmeler, sulama alanları ve yaygın bitki desenleri aşağıda verilmiştir.
¨ Alaşehir sulama şebekesi : Alanı-11806 ha, ana ürün-üzüm
¨ Salihli sulama şebekesi : Alanı-18338 ha, ana ürün-üzüm, pamuk
¨ Turgutlu sulama şebekesi : Alanı-16375 ha, ana ürün-üzüm
¨ Manisa sulama şebekesi : Alanı-35600 ha, ana ürün-pamuk
¨ Menemen sulama şebekesi : Alanı -22865 ha, ana ürün-pamuk
¨ Coella (Kolombiya) : Alanı-25600 ha, ana ürün-çeltik, mısır, sorgum
¨ Saldana (Kolombiya) : Alanı-13975 ha, ana ürün-meyve ve sebze
¨ NileDelta (Mısır):Alanı:3100000 ha,ana ürün-buğday, mısır,çeltik,sorgum,pamuk
¨ Mahi Kadana (Hindistan): Alanı-212000 ha,ana ürün-çeltik,mısır,tütün,muz,sebze
¨ Muda (Malezya): Alanı-96000 ha, ana ürün-1. ve 2. ürün çeltik
¨ AltoRioLerma(Meksika): Alanı-107541 ha,ana ürün-buğday,sorgum,mısır,fasülye
¨ TriffaScheme (Fas): Alanı-36060 ha, ana ürün-meyve,ş.pancarı,patates,buğday
¨ Chishtian (Pakistan): Alanı-70656 ha, ana ürün-pamuk, çeltik
¨ Seyhan (Türkiye) : Alanı-120200 ha, ana ürün-mısır, pamuk, narenciye
Bu çalışmaya esas alınan ölçütler aşağıda verilmiş olup, yönteme ilişkin esaslar Molden vd.,1998; Girgin vd.,1999a ve 1999b’de ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu göstergeler; arazinin suya göre daha kısıtlı olduğu yerlerde birim alandan sağlanacak yararın, birim su’dan sağlanacak yarardan daha önemli olduğu düşüncesinden hareketle geliştirilmiştir. Bu değerlendirme de temel girdiler, arazi ve para iken, temel çıktı bitkisel üretimdir.
Değerlendirme ölçütleri ve bunlara ait parametreler şöyledir :
¨ Sulanması öngörülen birim alan brüt üretim değeri (BÜD-US $ / ha) : Üretim değeri / Proje alanı
¨ Sulanan birim alan brüt üretim değeri (BÜD-US $ / ha) : Üretim değeri / Sulanan alan
Üretim Değeri: Sulanan alandan sağlanan yerel ve dünya fiatları ile brüt gelir ( TL-$ ).
Sulanan Alan: Değerlendirmenin yapıldığı dönemde fiilen sulanan alanlar toplamı ( ha ).
Proje Alanı: Sulama sistemi ile sulanması öngörülen alan ( ha ).
Sistemler arası karşılaştırmada kullanmak için, sulu tarımdan elde edilen bitkisel üretimin ölçüm yapısı önemli bir kavramdır. Eğer sadece bir tür ürün söz konusu olsaydı, üretim kütleye göre karşılaştırılabilirdi. Oysa aynı sistem içerisinde farklı tür bitkiler, veya farklı bitki desenine sahip farklı sistemlerin karşılaştırılmasında, bir dönüşüme gereksinim vardır. Yerel veya uluslararası fiyatlar kullanılarak, Eşdeğer Brüt Üretim Değeri (EBÜD) ile bu dönüşüm sağlanabilir. Eşdeğer Brüt Üretim Değeri (EBÜD), yerel fiyatların değişme gösterdiği dünyanın farklı bölgelerindeki sulama sistemleri arasında karşılaştırma yapabilmek için geliştirilmiştir. EBÜD ; yetişen ürünlerin yerel fiyatlarının, yöredeki yaygın olarak yetişen ve uluslarası ticarette önemi bulunan ürünün yerel fiyatlarıyla oranlanmasına dayalı eşdeğer verimin hesaplanması ve bu değerinde dünya fiyatlarına çevrilmesiyle elde edilir. Dünya piyasalarında buğday, eşdeğer üretim değerlendirmelerinde yaygın olarak kullanılmasına karşın, bu çalışmada, bölgemizdeki etkenliği gözönüne alınarak pamuk, baz ürün olarak alınmıştır. Eşdeğer ürünün (baz) belirlenmesinde, ürünün dünya piyasalarındaki değeri düşük iken, yerel fiyatı, politik veya değişik nedenlerden yüksek olan bir ürün baz alınmamalıdır.
Eşdeğer Brüt Üretim Değerini formülüze etmek gerekirse ;
EBÜD=[?bitki AiYi * Pi / Pb] * Pdünya
¨ EBÜD: Eşdeğer Brüt Üretim Değeri,
¨ AI : İ bitkisinin ekim alanı,
¨ YI : İ bitkisinin verimi,
¨ PI : İ bitkisinin yerel pazar fiyatı,
¨ Pb : Eşdeğer alınan bitki yerel fiyatı,
¨ Pdünya : Eşdeğer alınan bitki dünya fiyatı
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
İncelemeye alınan sulama alanlarındaki bitki deseni, ekim alanı, ürün verimleri, ürünlerin yerel fiyatları, sulanması öngörülen ve sulanan alan miktarları verilerinin tek bir yıla ait uygulama örneği Çizelge.1’de verilmiştir. Veriler, ağırlıklı olarak DSİ(1984-1996) ve KHGM/IWMI ortak araştırma projesi arşivinden alınmıştır.Uygulama örneğindeki benzeri hesaplamalar 1984-1996 arası araştırma yılları ve sulama alanları için yapılarak, araştırma parametreleri olarak hesaplamalarda kullanılmıştır. Uygulama örneğindeki işlem akışı izlenerek, önce sulama alanından sağlanan toplam brüt üretim değerleri saptanmış, daha sonra, bu değerlerin “Sulama alanındaki sulanması öngörülen toplam alan” ve “Sulama alanındaki fiilen sulanan alan”lara oranlanmasıylada, sulanması öngörülen ve sulanan birim alanlardan sağlanan üretim değerleri bulunmuştur. Bu değerlerden Ege bölgesi işletmelerine ait olanların “Sulanması öngörülen alan brüt üretim değerleri” Çizelge.2’de, “Fiilen sulanan alan brüt üretim değerleri” Çizelge.3’de verilmiştir.
Çizelge.2 incelendiğinde, sulanması öngörülen alanlardan sağlanan brüt üretim değerlerinin 630-2951 US $/ha arasında değiştiği görülmektedir. Bu alanlardan en fazla hasılanın, ekim deseninde bağ’ın daha fazla olduğu sulama şebekelerinden sağlandığı görülüyor. Manisa sulama alanında ise bu değer en düşük miktardadır. Bu ve benzeri alanlardaki bürüt hasıla azlığının başlıca nedenleri, ekim deseninde ana ürünün pamuk olmasının yanısıra gereksinilen sulama suyunun yeterince sağlanamamasıdır. Manisa sulama alanı, sulanması öngörülmesine karşın yeterli suyun ya hiç yada eksik alındığı bazı sulama alanlarına ait gösterge parametrelerinin ne denli belirgin ve anlamlı sonuçlar verebileceğininde çarpıcı bir örneğidir. Çizelge.2’deki değerlendirmeyi daha anlaşılabilir kılan görsel sunu Şekil.1’de verilmiştir.
Çizelge.3 incelendiğinde, fiilen sulanan alanlardan sağlanan brüt üretim değerinin 1317-4550 US $/ha arasında değiştiği görülmektedir. Fiilen sulanan alanlardaki bürüt üretimin, sulanması öngörülen alanlardaki hasılaya koşut olarak, üzüm alanlarında fazla, pamuk alanlarında daha az olduğu görülmektedir. Bunun en çarpıcı örneğide Alaşehir işletmesidir. Bu işletme, en fazla değer yaratan işletme görünümündedir. Özellikle 1990’lı yıllarda, bu işletmenin ürün desenindeki bağ lehine olan değişim, bu işletmeyi oldukça üretken konuma getirmiştir. Ekim deseninde, bağ’ın giderek artan oranlarda yer alması bu değerlendirmeyi daha anlaşılır kılmaktadır. Ayrıca dikkat etmek gerekirse, fiilen sulanan alanlardaki brüt hasıla, sulanması öngörülen alanların değerlerinden daha fazladır. Bunun nedeni de, değerleri saptamakta kullanılan parametrelerin incelenmesindende görülebileceği gibi, değerlendirme parametrelerinden olan ve oranlamanın paydasını oluşturan alan miktarlarından kaynaklanmaktadır. Bunun anlamı, sulanması öngörülmesine karşın, bir miktar alanının sulanamamasıdır. Vurgulamak gerekirse, sulanması hedeflenen alanların ne kadar fazlası sulanabilirse, o oranda brüt hasıla artacak demektir. Çizelge.3’deki değerlendirmeyi daha anlaşılabilir kılan görsel sunu, Şekil.2’de verilmiştir. Ayrıca Şekil.1 ve Şekil.2’nin incelenmesindende net bir şekilde gözlenen, 1989-1994 arası yıllardaki kuraklığa bağlı olarak, üretim değerlerindeki azalışlardır. Diğer bir saptama ise; bölgede genellikle pamuk tarımının yaygın olduğu kıyı kesimlerden, bağ alanlarının daha ağırlıklı olduğu iç kesimlere doğru gidildikçe, brüt üretim değerlerinin arttığıdır.
Şekil.3’ ve Şekil.4’de, Ege bölgesi ve incelemeye alınan bazı ülkelerdeki “Sulanması öngörülen ve Fiilen sulanan alanlar” daki üretim değerleri verilmektedir. Bu değerlerden Ege bölgesine ait olanlar, son üç yılın ortalamalarıdır. Diğer ülke sulamalarına ait olanlar 1990’lı yıllardaki bir yada iki yıllık değerlerinin ortalamaları olarak kullanılmıştır. İncelenen verilerden Ege bölgesine ait olanları, Girgin vd.(1999a)’dan ve KHGM/IWMI işbirliğinde yürütülen “Gediz havzası ortak araştırma projesi” arşivlerinden, diğer ülkelere ait veriler ise, Molden ,D.J.vd.(1998)’den alınmıştır.
Şekil.3’de; Ege bölgesi ve bazı ülkelerdeki sulama şebekelerindeki sulanması öngörülen alanlarda saptanan üretim değerleri verilmektedir. Bu değerlerden en düşük olanları Chishtian-Pakistan (477 US $/ha) ve Mahi Kadana-Hindistan (893 US $/ha)’ a ait sulamalarda saptanmıştır. En fazla üretim değerleri ise, Nile Delta-Mısır (2594 US $/ha), Alaşehir (2541 US $/ha) ve Seyhan (2526 US $/ha) sulamalarına aittir. Pakistan işletmesine ait sulama alanı oldukça kurak olup, yıllık yağış miktarı 200 mm’nin altındadır. Pamuk ve çeltik tarımının ağırlıklı olduğu bu işletmede, şebekenin gereksindiği su miktarınında alana sağlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, bu denli düşük gelirin nedenin ürün verimi ve ürünün piyasa değerinin oldukça düşük olmasından ileri geldiği düşünülebilir. Yıllık 800 mm yağış, 1700 mm buharlaşma etkisindeki yarı kurak iklim etkisindeki Hindistandaki sulama alanında ise, kayıtların incelenmesinden, sulama alanının gereksindiği su miktarının üç katından fazla suyun sağlanmasına, ürün desenindeki zenginliğe karşın (çeltik,buğday,tütün,muz,sebze), sağlanan gelir azlığının geri tarım teknolojisinden kaynaklanıyor olması gerekir. Yıllık yağışın 10-500 mm arasında olduğu, kurak iklim etkisindeki Mısır-Nile Delta işletmesinde ise, kaynak verilerin incelenmesinden(Molden vd.,1998), sulama alanının gereksindiği suyun tamamının mutlaka sağlandığı, yılda iki ürün yetiştirildiği ve ürün deseninde büyük çeşitlilik olduğu (buğday,mısır,çeltik,sorgom,pamuk) görülmektedir. Yeterli suyun bulunması ve yılda iki ürün yetiştirilebiliyor olması, gelir yüksekliğinin başlıca nedenleridir. Birim alandan “1000” US $ / ha’ ın üzerinde saptanan değerler dikkate alınırsa, incelemeye alınan ülkelerlerle, bölgemiz sulama alanları, bazı alanlarda yakın, bazı alanlarda daha fazla hasıla sağlamaktadır. Özellikle Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Menemen sulama alanlarının oldukça etkin ve ekonomik kullanıldığı, arazilerden etkin bir şekilde yararlanıldığı söylenebilir. Özellikle bölgenin iç kesimlerinde yer alan ve ekim deseninde bağ’ın önemli paya sahip olduğu Alaşehir işletmesi, oldukça başarılıdır. Manisa sulama alanındaki üretkenliğin düşük olmasının nedeninin ise, sulanması öngörülmesine karşın alanın tamamının sulanamayışıdır.
Şekil.4’de; Ege bölgesi ve bazı ülkelerdeki sulama şebekelerindeki fiilen sulanan alanlarda saptanan üretkenlik değerleri verilmektedir. Bu değerlerden en düşük olanları Chishtian-Pakistan (384 US $/ha) ve Mahi Kadana-Hindistan (916 US $/ha)’ a ait sulamalarda saptanmıştır. En fazla üretkenlik değerleri ise, Alaşehir (3942 US $/ha), Alta Rio Lerma (Meksika-3220 US $/ha), Turgutlu (2892 US $/ha) ve Salihli (2678 US $/ha) sulamalarına aittir. Bu değerlerin incelenmesindende, diğer ülkelere göre, Ege bölgesi sulu tarım alanlarından daha etkin yararlanıldığı görülmektedir. Sadece Meksika’daki sulama alanı bölge işletmelerine yakın değerde bir gelire sahiptir. Yarı hümid iklim etkisi altında veyıllık 700 mm yağış alan bu sulama alanı, oldukça zengin bir ürün desenine (buğday, sorgum, mısır,fasulya, buğday, sebze, yonca) sahiptir ve gereksinilen suyu gereksinilen dönemde ve gereksinilenin 2-3 katı fazlası ile sağladığı görülmektedir.
Saptanan bulgular, tarımsal sulama birikimlerimizin ve sulama kültürümüzün, incelenen ülkelere göre daha iyi olduğununda dolaylı birer göstergesi gibidir. Konuya ilişkin başka araştırmalarda benzeri bulguları ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin toplam bitkisel üretim değeri içerisinde %20’lik paya sahip olan Ege bölgesinin tarım potansiyeli oldukça yüksektir. Gelişme sürecinde önemli rolü olan sulamanın, bitkisel üretimdeki risk ve belirsizliği azaltarak daha fazla girdi kullanımını teşvik ettiği ifade edilmektedir. Girdi kullanımındaki gelişmenin sadece sulama ile açıklanamayacağı, sulama dışındaki başka değişkenlerle de bağlantılı olduğu açıktır. Bölgede sulamaya açılan alan ile modern girdi kullanımı arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. İncelemeler göstermiştir ki sulama, bölgede gerek doğrudan etkisi, gerekse modern teknolojinin yayılmasını teşvik eden dolaylı etkisiyle tarımsal üretimin artmasında önemli rol oynamıştır. Tarımsal üretimdeki artışa paralel olarak bölgenin bitkisel üretim değerinde de önemli artışlar olmuştur. Baz alınan 1963-1967 dönemine göre, 1988-1990 döneminde reel fiyatlarla bitkisel üretim değeri %237.0 gibi yüksek bir oranda artmıştır(Atış ve Talim, 1995). Daha önceden yapılan benzeri araştırmaların bulgularıda, saptamalarımızla büyük oranda örtüşmektedir. Talim ve Türkekul(1998); Ege bölgesi tarımının, bir bütün olarak ulusal tarım sektörü içinde gittikçe artan bir öneme ve ağırlığı sahip olduğunu, ülkenin toplam bitkisel üretiminin beşte birinin bu bölgeye ait olduğunu ve son onbeş yıl içinde yarı yarıya arttığını, bazı illerden sağlanan birim alandan üretim değerlerinin çok yüksek olduğunu, bu değerlerin Muğlada 3, Aydın’da 2.5’a katladığını ifade etmektedirler.





4. SONUÇ ve ÖNERİLER
Ege Bölgesi sulu tarım alanları; bitkisel üretkenlikleri diğer bir söylemle birim alandan sağladıkları gelirler açısından, diğer ülkelerdeki sulu tarım alanlarına göre oldukça başarılı bir şekilde yönetilmektedirler. Gerek sulanması öngörülen, gerekse fiilen sulanan birim alanlardan sağlanan gelirler , diğer ülkelerin sulanır alanlarına göre oldukça iyi durumdadır. Özellikle 1989-1994 arası yıllarda kurak bir dönem yaşanmasına karşın, bölge çiftçileri, verimliliği devam ettirmek ve hatta artırmak için büyük uğraşlar vermişler, yeraltı suyundan yararlanmaya yönelik büyük yatırımlarda yapmışlar ve üretim uğraşlarında başarılı olmuşlardır. Bu durum; yeterli desteğin sağlanması koşulunda çok daha büyük başarılara ulaşabileceklerininde bir göstergesidir.
Bölge sulamalarını bekliyen önemli tehlike ise, bazı alanlarında sulama alt yapısının oldukça eski olmasıdır. Başarının korunabilmesi için, alt yapıda iyileştirme ve geliştirme hizmetlerine gereksinim duyulmaktadır. Bölge sulamaları açısından gözlenen tehlike ise, su kirliliğidir. Mevcut koşulların devamı halinde, evsel ve endüstriyel atıklar ile kirlenen sular ile yapılan sulamalar, kaçınılmaz olarak çok yönlü toprak ve çevre sorunlarına neden olacaktır. Tarımsal üretkenliğin korunabilmesi ve sürdürülebilirliliği için; bölgedeki sulanır alanlarının “tarımsal sit” kapsamında, koruma altına alınması bir zorunluluktur.
5. KAYNAKLAR
ATIŞ, E., TALİM, M. 1995. Ege Bölgesi Sulama Yatırımlarının Bölge ve Tarım İşletmeleri Düzeyindeki Ekonomik Sonuçları. Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Simpozyumu, 5-7 Haziran 1995, Ankara., TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Kongre Bildirisi, s 118-125
DSİ,1984-1996. Sulama Tesisleri Değerlendirme ve Mahsul Sayım Sonuç Raporları. DSİ Genel Müdürlüğü, Ankara.
GİRGİN, A., GEÇGEL, G., GÜL, S. 1999a. Gediz Havzasındaki Sulamaların Su Yönetimi Açısından Başarı Durumları. İzmir Su Kongresi ,TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, 4-5 Haziran, İzmir, Kongresi Bildirisi, s 317-334
GİRGİN, A., GEÇGEL, G., GÜL, S. 1999b. Sulu Tarım Sistemlerindeki Başarıların Karşılaştırılmasında Kullanılan IWMI Gösterge Setinin Tanıtımı ve Değerlendirmenin Salihli (Adala) Sulama Şebekesine Uyarlanması. İzmir Su Kongresi, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, 4-5 Haziran, İzmir , Kongresi Bildirisi, s 351-365
GİRGİN, A., GÜL, S., ÖZDER, E. 1999. Sulu Tarım Başarı Değerlendirmelerinde Yeni Bir Yaklaşım ve Değerlendirmenin Manisa-Turgutlu Sulama Şebekesine Uyarlanması. VII. Kültürteknik kongresi , 11-14 Kasım 1999, Kapadokya, Kongre Bildirisi, s 81-92
KHGM/IWMI Gediz Havzası Ortak Araştırma Projesi Arşiv Belgeleri. Tarımsal Hidroloji Araştırma ve Eğitim Merkezi Menemen-İZMİR
MOLDEN, D.J., SAKTAHİVADİVEL, R., PERRY, C. J., FRAİTURE, C., KLOEZEN, W. H. 1998. Indicators for Comparing Performance of Irrigated Agricultural Systems. International Water Manegement Institute, Research report: 20, Colombo, Sri Lanka.
TALİM, M., TÜRKEKUL, B. 1998. Ege Bölgesi Tarımının Ulusal Ekonomideki Yeri ve Önemi. Ege Bölgesi 1. Tarım Kongresi, 7-11 Eylül 1998, Aydın, Kongre Bildirisi, Cilt No:1, s 568-575

EGE BÖLGESİNDEKİ SULAMALARIN SU ÜRETKENLİKLERİ

EGE BÖLGESİNDEKİ SULAMALARIN SU ÜRETKENLİKLERİ VE BAŞKA ÜLKELERDEKİ BENZERLERİYLE KARŞILAŞTIRILMALARI

Atila GİRGİN , Emine DİKER , Serap GÜL

ÖZET

Bu çalışma ile; Ege bölgesi sulamalarının su üretkenlik düzeyleri, diğer bir söylemle, tarımsal sulamalardan sağlanan gelirin miktarı ve başka ülkelerdeki benzerlerine göre durumları araştırılmıştır. Araştırmada dikkate alınan ölçütler; “Sulama şebekesine alınan suyun ve Sulama alanında bitkiler tarafından tüketilen suyun sağladığı brüt üretim değerleri ” olup, bu değerlerin parametreleri; “Sulama alanına alınan birim suyun sağladığı brüt üretim değeri (US $/m3) : Üretim değeri / Saptırılan sulama suyu ve “Sulama alanında bitkiler tarafından kullanılan birim suyun sağladığı brüt üretim değeri (US $/m3) : Üretim değeri / Bitki su tüketimi (ETp)’ dir. Araştırmanın sonuçları tablo ve grafikler halinde verilmiş olup, bu sonuçlardan, incelenen diğer ülkelerin sulamalarına göre, Ege bölgesi sulamalarının iyi yönetildiği ve etkin bir su kullanımı olduğu söylenebilir.
Anahtar kelimeler :Ege bölgesi, sulu tarım başarısı, karşılaştırma

ABSTRACT

In this study, the efficiency of irrigation was investigated. In other words, extra income obtained from irrigated areas was compared to that of the other countries. The criteria used in this study were gross production values of the water taken to the irrigation network and of the water consumed by the plants in irrigation area. The parameters of these values were; “ Gross production value supplied by the unit water taken to the irrigation area ( output per unit irrigation supply- US $ / m3 ) : Production value / Diverted irrigation supply “ and “ Gross production value supplied by the water consumed by the plants ( output per unit water consumed- US $ / m3 ) :. Production value / Volume of water consumed by ETp “. The results of the research were given as graphics and tables. According to these results when it is conpared to the irrigations of the other countries investigated, it can be concluded that irrigation in Aegean Region is managed well and effective.
Key words : Agean region, irrigated agriculture performance, comparison

1. GİRİŞ

Tarımsal kalkınmanın sürdürülebilmesinde önemli bir faktör olan sulama, tarımda doğrudan verimin artmasına yardım ettiği gibi, verimi artırıcı diğer girdilerin daha etkin kullanımını da sağlıyarak entansiteyi artırmaktadır. Bir yanda yeryüzünde oldukça sınırlı miktarda bulunan tatlı su kaynakları, diğer yandan bu kaynakların sürdürülebilir kalkınmadaki rolü dikkate alındığında; bu kaynakların korunması, kullanılması ve geliştirilmesi konusunda oluşturulacak politikaların ne denli önemli olduğu açıktır(Atış ve Talim, 1995). Bu durumun gereği olarakda günümüzde, sulu tarımın, sulama sistemlerinin ve sulama şebekelerinin başarılarının değerlendirilmesine yönelik olarak bir dizi çalışmalar yürütülmekte, sulamalardan beklenen başarı düzeylerini saptamak ve sulama sistemlerini karşılaştırmada daha objektif değerlendirmelere ulaşabilmek amaçları ile yeni ölçütler geliştirilmektedir. Bu ölçütlerden olan ve Merkezi Sri Lanka’da bulunan Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsünce (IWMI) geliştirilen gösterge setinin (Molden vd., 1998) “Sulama şebekesine sağlanan birim suyun ve Sulama alanında bitkiler tarafından tüketilen birim suyun sağladığı brüt üretim değerleri” göstergelerinin bölgesel değerlerinin saptanması, bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bu göstergeler; suyun araziye göre daha kısıtlı olduğu durumlarda, birim su’dan sağlanacak yararın birim alandan sağlanacak yarardan daha önemli olduğunun düşünüldüğü koşul için geliştirilmiştir. Bu değerlendirme de temel girdiler, su ve para iken, temel çıktı bitkisel üretimdir.

Bu çalışma ile; Ege bölgesindeki sulama şebekelerinin etkin kullanılıp, kullanılmadığının, bu bağlamda bölgedeki sulu tarımda, sulama suyunun sağladığı bitkisel üretim gelirinin düzeyi ve başka ülkelerdeki benzerlerine göre durumları araştırılmıştır.

2. MATERYAL VE YÖNTEM

Ege bölgesi yurdumuzun batısında yer alır. Bölgenin kuzeyinde Marmara havzası, Marmara denizi, batısında Ege denizi, güneyinde Batı Akdeniz, duğusunda ise, Sakarya, Akarçay, Burdur Gölleri ve Antalya havzaları bulunur. Ege bölgesi, Susurluk, Ege, Gediz, K.Menderes, B.Menderes ve B. Akdeniz havzalarının büyük kısmını kapsar. Söz konusu havzalarda; Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, İzmir, Manisa, Muğla illeri yer alır.

Bölge ; tipik Akdeniz iklimi etkisi altında olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Bölgenin iklimi, C.W. Thornwaite’in iklim sınıflamasına göre; “Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı mezotermal” iklim tipine girer.

Ege bölgesinde; ekolojik özellikler, arazi ve topoğrafya özellikleri, bitki deseni, sulu tarımdaki çiftçi davranışları dikkate alınarak ve bölgeyi temsil yetenekleri gözönünde bulundurularak aşagıdaki sulama şebekeleri araştırma kapsamına alınmıştır. İncelemeye alınan sulama şebekeleri esas olarak Gediz havzasına ait işletmeler olmasına karşın, bölgeyi kıyı Ege’den başlıyarak iç Ege’ye doğru derinlemesine kapsamasıyla temsil yeteneğinde olduğu düşünülmektedir. Diğer ülkelerden seçilen sulu tarım alanlarının ise; tarımsal yetiştiricilik ve ekim deseni açısından ağırlıklı olarak sulanan, orta ve büyük ölçekteki sulama işletmeleri olmasına dikkat edilmiştir. Bu alanlardan Kolombiya’daki tropikal, Mısır ve Pakistandakiler kurak, Hindistandaki yarı kurak, Fas’daki yarı kurak Akdeniz, Meksikadaki yarı hümid ve Malezyadaki hümid iklim etkisi altındadır.

İncelenen işletmeler, sulama alanları ve yaygın bitki desenleri aşağıda verilmiştir.

¨ Alaşehir sulama şebekesi : Alanı-11806 ha, ana ürün-üzüm
¨ Salihli sulama şebekesi : Alanı-18338 ha, ana ürün-üzüm, pamuk
¨ Turgutlu sulama şebekesi : Alanı-16375 ha, ana ürün-üzüm
¨ Manisa sulama şebekesi : Alanı-35600 ha, ana ürün-pamuk
¨ Menemen sulama şebekesi : Alanı -22865 ha, ana ürün-pamuk
¨ Coella (Kolombiya) : Alanı-25600 ha, ana ürün-çeltik, mısır, sorgum
¨ Saldana (Kolombiya) : Alanı-13975 ha, ana ürün-meyve ve sebze
¨ NileDelta (Mısır):Alanı:3100000 ha,ana ürün-buğday, mısır,çeltik,sorgum,pamuk
¨ Mahi Kadana (Hindistan): Alanı-212000 ha,ana ürün-çeltik,mısır,tütün,muz,sebze
¨ Muda (Malezya): Alanı-96000 ha, ana ürün-1. ve 2. ürün çeltik
¨ AltoRioLerma(Meksika): Alanı-107541 ha,ana ürün-buğday,sorgum,mısır,fasülye
¨ TriffaScheme (Fas): Alanı-36060 ha, ana ürün-meyve,ş.pancarı,patates,buğday
¨ Chishtian (Pakistan): Alanı-70656 ha, ana ürün-pamuk, çeltik
¨ Seyhan (Türkiye) : Alanı-120200 ha, ana ürün-mısır, pamuk, narenciye

Bu çalışmaya esas alınan ölçütler aşağıda verilmiş olup, yönteme ilişkin esaslar Molden vd.,1998; Girgin vd.,1999a ve 1999b’de ayrıntılı olarak yer almaktadır. Bu göstergeler; suyun araziye göre daha kısıtlı olduğu durumlarda, birim su’dan sağlanacak yararın birim alandan sağlanacak yarardan daha önemli olduğu düşüncesinden hareketle geliştirilmiştir. Bu değerlendirme de temel girdiler, su ve para iken, temel çıktı bitkisel üretimdir.

Değerlendirme ölçütleri ve bunlara ait parametreler şöyledir :

¨ Şebekeye alınan birim suyun sağladığı brüt üretim değeri (BÜD-US $/m3): Üretim değeri / Saptırılan sulama suyu
¨ Bitki tarafından kullanılan birim suyun sağladığı brüt üretim değeri(BÜD-US $/m3): Üretim değeri / Bitki su tüketimi (ETp)

Üretim Değeri: Sulanan alandan sağlanan yerel ve dünya fiatları ile brüt gelir ( TL-$ ).
Saptırılan sulama suyu: Proje alanına sağlanan yüzey ve yeraltı suyunun toplam miktarı (m3)
Bitki su tüketimi: Sulanan alanındaki bitkilerin toplam su tüketimleri (m3).

Sistemler arası karşılaştırmada kullanmak için, sulu tarımdan elde edilen bitkisel üretimin ölçüm yapısı önemli bir kavramdır. Eğer sadece bir tür ürün söz konusu olsaydı, üretim kütleye göre karşılaştırılabilirdi. Oysa aynı sistem içerisinde farklı tür bitkiler, veya farklı bitki desenine sahip farklı sistemlerin karşılaştırılmasında ise, bir dönüşüme gereksinim duyulur. Yerel veya uluslararası fiyatlar kullanılarak, Eşdeğer Brüt Üretim Değeri (EBÜD) ile bu dönüşüm sağlanabilir. Eşdeğer Brüt Üretim Değeri (EBÜD), yerel fiyatların değişme gösterdiği dünyanın farklı bölgelerindeki sulama sistemleri arasında karşılaştırmalar yapabilmek için geliştirilmiştir. EBÜD; yetişen ürünlerin yerel fiyatlarının, yöredeki yaygın olarak yetişen ve uluslarası ticarette önemi bulunan ürünün yerel fiyatlarıyla oranlanmasına dayalı eşdeğer verimin hesaplanması ve bu değerinde dünya fiyatlarına çevrilmesiyle elde edilir. Dünya piyasalarında buğday, eşdeğer üretim için yaygın olarak kullanılmasına karşın, bu çalışmada, bölgemizdeki etkinliği gözönüne alınarak pamuk, baz ürün olarak kullanılmıştır. Eşdeğer ürünün (baz) belirlenmesinde, ürünün dünya piyasalarındaki değeri düşük iken, yerel fiyatı, politik veya değişik nedenlerden dolayı yüksek ise bu ürünün baz alınmaması gerekir.

Eşdeğer brüt üretim değerini formulize etmek gerekirse ;

EBÜD=[?bitki AiYi * Pi / Pb] * Pdünya

¨ EBÜD: Eşdeğer Brüt Üretim Değeri,
¨ AI : İ bitkisinin ekim alanı,
¨ YI : İ bitkisinin verimi,
¨ PI : İ bitkisinin yerel pazar fiyatı,
¨ Pb : Eşdeğer alınan bitki yerel fiyatı,
¨ Pdünya : Eşdeğer alınan bitki dünya fiyatı

3. BULGULAR VE TARTIŞMA

İncelemeye alınan sulama şebekelerinden Ege bölgesine ait olanların bitki deseni, ekim alanı, ürün verimleri, ürünlerin yerel fiyatları, toplam alan ve sulanan alan miktarları, sulama alanındaki bitki su gereksinimi ve net sulama suyu gereksinimlerinin tek bir yıla ait uygulama örneği Çizelge.1’de verilmiştir. Veriler, ağırlıklı olarak DSİ(1984-1996)’dan alınmış, sulama şebekesinde bitki su tüketimleri ve net sulama suyu gereksinimine yönelik hesaplamalarda ise, FAO(1992)’de önerilen “cropwat” bilgisayar proğramından yararlanılmış, proğramlamanın gereksindiği iklim verileri ise, DMİ(1984-1996)’dan alınmıştır. Ege bölgesi için, uygulama örneğindeki benzeri hesaplamalar 1984-1996 arası araştırma yılları ve incelemeye alınan sulama şebekeleri için yapılarak, araştırma parametreleri olarak hesaplamalarda kullanılmıştır. Uygulama örneğindeki işlem akışı izlenerek, önce sulama alanından sağlanan bitkisel brüt üretim değerleri saptanmış, daha sonra, bu değerin “sulama alanına sağlanan toplam su” ve “bitkiler tarafından sulama alanında tüketilen toplam su” değerlerine (miktarlarına-m3) oranlanmalarıylada birim su’yun sağladığı üretim değerleri bulunmuştur. Bu değerlerden Ege bölgesi sulama işletmelerine ait olanların, “Sulama şebekesine alınan birim suyun sağladığı brüt üretim değerleri” Çizelge.2’de, “Sulama alanında bitkiler tarafından kullanılan birim suyun sağladığı bürüt üretim değerleri” Çizelge.3’de verilmiştir.

Çizelge.2’nin incelenmesindende görüleceği gibi, değişik kaynaklardan şebekeye alınan suların sağladığı üretkenliklerin değerleri ; 0.13-0.77 US $/m3 arasında değişmektedir. Bu değerler; 1980’li yıllardaki düşüklüğe karşın, 1990’lı yıllarda artmıştır. Bu durumun saptanan nedeni, suyun etkili kullanımı ve pazar gereksinimlerine bağlı olarak da ekonomik getirisi yüksek ürünlere yönelinmesidir. Birim sudan en fazla yararı sağlıyan işletmeler, Alaşehir (0.51 US $/m3) ve Salihli-Adala (0.32 US $/m3) işletmeleridir ve sağladıkları üretim hasılaları bölge ortalamasından yüksektir. Bu işletmelerde önemli miktarlarda bağ alanları mevcuttur. Turgutlu (0.27 US $/m3), Manisa (0.17 US $/m3) ve Menemen (0.18 US $/m3) işletmelerinde ise, ekim desenindeki ana bitki pamuk’dur. Yapılan fiat analizlerinden üzüm’ün sağladığı hasılanın, pamuğun getirisine oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bölgede; tarımsal sulama amaçlı su miktarı genel olarak yeterli olmasına karşın, sulama suyunun yeterli ve etkili kullanılamadığı özellikle kurak dönemlerde, yeraltı suyu ve tahliye kanallarında tutulan sular, üretkenliğin sürdürülebilmesi amacıyla tarımsal sulamada önemli miktarlarda kullanılmıştır. Çizelge.2’deki değerlendirmeyi daha anlaşılabilir kılan görsel sunum Şekil.1’de verilmiştir.

Çizelge.3 ‘de, bitkiler tarafından kullanılan birim suyun sağladığı brüt üretim değerleri verilmiştir. Bu değerler, 0.17-0.61 US $/m3 arasında değişmektedir. Bu değerler; sulama alanından sağlanan brüt hasılanın, şebekeler için saptanan bitki su tüketimlerine(su miktarlarına) oranlanmasından bulunmaktadır. Verilerin incelenmesinden, en fazla brüt hasılanın, Alaşehir(0.44 US $/m3) ve Turgutlu(0.37 US $/m3) işletmelerinden sağlandığı, en düşük hasılanın ise, Manisa işletmesinden alındığı görülmektedir. Alaşehir işletmesindeki değerlerin yüksekliğinin başlıca nedenleri, bu işletmenin diğerlerinden farklı bir su kaynağından yararlanması, ve bitkilerin gereksindikleri suyu, çoğu devrede yeterli miktarda alabilmesi ve bu işletmede, bağ alanlarının daha fazla yer kaplamasıdır.Turgutlu işletmesindede, iyi bir su yönetimi ve bitki deseninde meyve ve sebzeciliğeciliğe olan yönelimin önemli etkenler olduğu söylenebilir. Bölgedeki sulamalarda özellikle son yıllarda aşırı su kullanımı yoktur. Su uygulamaları bitki su gereksinmelerine yakın yada denktir. Bölgenin su kaynakları açısından memba ve mansab’ı arasında bazı dengesizlikler görülmekteysede, sulanması öngörülen alanların tamamı gerek yüzey, gerekse yeraltı suyu kullanılarak sulanmaktadır. Çizelge.3’deki değerlendirmeyi daha anlaşılabilir kılan görsel sunum Şekil.2’de verilmiştir.

Şekil.3’de, Ege Bölgesi ve dünyanın değişik yerlerindeki bazı sulu tarım alanlarındaki “Sulama şebekesine alınan birim suyun sağladığı bürüt üretim değerleri” görülmektedir. Saptanan bu veriler, 0.04-0.66 US $/m3 arasında değişmektedir. Bu değerlerden, sulama suyunu en kötü kullanan işletmelerin sırasıyla, Chishtian-Pakistan (0.04 US $/m3 ), Mahi Kadana –Hindistan (0.07 US $/m3 ), Saldana-Kolombiya (0.12 US $/m3 ) ve Nile Delta (0.12 US $/m3 ) olduğu görülmektedir. Bu işletmelerden Chishtian-Pakistan, kurak bir iklim etkisindedir ve yıllık yağışı 200 mm’nin altındadır. Şebekede ana ürünler, pamuk ve çeltiktir. Molden vd.(1998)’den alınan verilere göre; sulama alanına alınan su, gereksinilenin 1.3 katıdır. Bu değerlerden anlaşılan, işletmenin gereksinilen suyun tamamını alabildiği, ilavetende %30 fazla su’da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yeterli suyun alınmasına rağmen birim su’dan sağlanan gelirin bu denli az olmasından çıkarılacak sonuçlar; ya suyun gereksinilen dönemde alınamaması yada düşük ürün verimi ve ekonomik olmuyan bir tarımsal işletme yönetimi olduğu düşünülebilir. Mahi Kadana-Hindistan işletmesi; yarı kurak bir iklim etkisindedir ve yıllık yağışı 800 mm’nin üstünde, yıllık buharlaşması 1800 mm’dir. Şebekede ana ürünler, çeltik, buğday, tütün, sorgum ve pamuk’dur. Molden vd.(1998)’den alınan verilere göre; sulama alanına alınan su, gereksinilenin 3 katıdır. Bu değerlerden anlaşılan, işletmenin gereksinilen suyun tamamını alabildiği, ayrıca fazladanda 2 katı su kullanıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça aşırı bir su kullanımı var demektir. Bu denli suyun alınmasına rağmen birim su’dan sağlanan gelirin azlığı, fazla suyun kendi başına verim artırıcı bir etken olmadığının, diğer agronomik gereksinmelerin yeterince sağlanamadığınında bir göstergesidir. Benzeri şekilde; Saldana-Kolombiya ve Nile Delta işletmelerindede gereksinilenin sırasıyla 2.2 ve 1.6 katı fazla su alınmasına, ürün desenlerindeki çeşitliğe rağmen birim sudan sağlanan gelirler, oldukça düşüktür (0.12 US $/m3 ). Diğer bir söylemle suyun aşırı kullanıldığı, sudan ekonomik bir yarar sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Suyun etkin kullanıldığı, dolayısıylada en fazla gelir sağlandığı işletmeler ise, sırasıyla, Alaşehir (0.66 US $/m3 ), Salihli (0.44 US $/m3 ), Muda-Malezye(0.38 US $/m3 ) ve Turgutlu (0.30 US $/m3 )’ sulamalarıdır. Saptanan bu değerlerden, Ege bölgesindeki sulamaların diğer ülke sulamalarına göre, oldukça başarılı oldukları, rahatlıkla söylenebilir. Bu durum, aynı zamanda, bölge sulamalarının iyi yönetildiğininde bir göstergesidir.

Şekil.4’ de; sulama alanlarında “bitkiler tarafından tüketilen birim suyun sağladığı (ETbitki) bürüt üretim değerleri” görülmektedir. Saptanan bu veriler, 0.05-0.53 US $/m3 arasında değişmektedir. Bu değerlerden, sulama suyunu en kötü kullanan işletmelerin sırasıyla, Chishtian-Pakistan (0.05 US $/m3 ), Mahi Kadana –Hindistan (0.06 US $/m3 ), Nile Delta (0.11 US $/m3 ) ve Saldana-Kolombiya (0.17 US $/m3 ) olduğu görülmektedir. Bu işletmelerden Chishtian-Pakistan, kurak bir iklim etkisindedir ve yıllık yağışı 200 mm’nin altındadır. Şebekede ana ürünler, pamuk ve çeltiktir. Molden vd.(1998)’den alınan verilere göre; sulama alanına alınan su, gereksinilenin 1.3 katıdır. Bu değerlerden anlaşılan, işletmenin yeterli suyu almasına rağmen birim su’dan sağlanan gelir oldukça düşüktür. Bu durum, şebekeye alınan suyun bitkiler tarafından kullanılmadığı, yada bitkiler tarafından kullanılan sudan fazlasının şebekeye alındığı anlamına gelir. Mahi Kadana-Hindistan işletmesi; yarı kurak bir iklim etkisindedir ve yıllık yağışı 800 mm’nin üstünde, yıllık buharlaşması 1800 mm’dir. Şebekede ana ürünler, çeltik, buğday, tütün, sorgum ve pamuk’dur. Molden vd.(1998)’den alınan verilere göre; sulama alanına alınan su, gereksinilenin 2.9 katıdır. Bu değerlerden anlaşılan, işletmenin gereksinilen suyun tamamını alabildiği, ayrıca fazladanda 1.9 katı su kullanıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça aşırı bir su kullanımı var demektir. Suyun bu denli fazla alınmasına rağmen birim su’dan sağlanan gelirin azlığı, su’dan başka girdilerin yetersiz kaldığının dolaylı bir göstergesidir. Benzeri şekilde; Saldana-Kolombiya ve Nile Delta işletmelerindede gereksinilenin sırasıyla 2.9 ve 1.6 katı fazla su alınmasına, ürün desenlerindeki çeşitliğe rağmen bitkilerin kullandığı birim sudan sağlanan gelirler oldukça düşüktür (0.12 US $/m3 ). Suyun etkin kullanıldığı, dolayısıylada en fazla gelir sağlandığı işletmeler ise, sırasıyla, Alaşehir (0.53 US $/m3 ), Salihli (0.37 US $/m3 ), Alto Rio Lerma-Meksika (0.37 US $/m3 )’ sulamalarıdır. Saptanan bu değerlerden, Ege bölgesindeki sulamalarda etkili su kullanımı olduğunu, bitkilerin tüketimi için hazır bulundurulan su’dan en fazla yararın sağladığını ve aynı zamandada ekonomik bir su kullanımının gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz.








4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Ege bölgesi sulamaları, halen uyguladıkları su dağıtım düzenleri açısından, gereksinmeyi büyük oranda karşılamakta olup, etkilidir ve yakın gelecekteki gereksinmeyide karşılayabilir durumdadır. Bölgedeki sulamalarda özellikle son yıllarda aşırı su kullanımı yoktur. Su uygulamaları bitki su gereksinmelerine yakın yada denktir. Bölgede su kaynakları arasında memba ve mansab arasında bazı dengesizlikler görülmekteysede, sulanması öngörülen alanların tamamı gerek yüzey, gerekse yeraltı suyu kullanılarak sulanmaktadır.

Halen; uygulamadaki, DSİ ve Sulama Birlikleri ile Sulama Grupları arasındaki ilişkiler olumlu ve etkili olup, başka zorunlu etmenler olmadıkça önemli değişikliklere gerek yoktur. Dünyadaki örneklerine göre farklılıklar göstersede, kendi koşullarının başarılı birer uygulaması olan bu yapılanmalar; konu ile ilgili yabancı uzmanlarcada önemsenmiş, farklılıklarınıda ifade edebilmek için “Türk Modeli” olarak tanımlanmıştır (KHGM/IWMI,Araştırma projesi arşiv belgeleri). Ancak sulama birliklerinin yapısal ve yönetsel olarak başarılı olan bu yapılanmaları, yasal konumları açısından oldukça farklı düzenlemelerden etkilenmekte olup, yasalar karşısında birlikteliklerini sağlamak açısından yeni bir düzenlemeye gereksinim vardır.

Bölge sulamaları, şebekeye alınan ve bitkiler tarafından kullanılan birim su’ dan en fazla yararı sağlıyabilecek konumdadır. Tarımsal sulama uğraşında incelenen diğer ülkelerin sulamalarına göre oldukça iyi durumdadırlar. Bu durum; yeterli desteğin sağlanması koşulunda çok daha büyük başarılara da ulaşabileceklerinin bir göstergesidir.

5. YARARLANILAN KAYNAKLAR

ATIŞ, E., TALİM, M. 1995. Ege Bölgesi Sulama Yatırımlarının Bölge ve Tarım İşletmeleri Düzeyindeki Ekonomik Sonuçları. Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Simpozyumu, 5-7 Haziran 1995, Ankara, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Kongre Bildirisi, s 118-125
DMİ;1984-1996. Manisa Yöresi İklim Veri Kayıtları. DMİ Genel Müdürlüğü, Ankara
DSİ,1984-1996. Sulama Tesisleri Değerlendirme ve Mahsul Sayım Sonuç Raporları. DSİ Genel Müdürlüğü, Ankara.
FAO, 1992. Cropwat, A Computer Program for Irrigation Planning and Management. Irrigation and Drainage Program 46, FAO, Rome, Italy
GİRGİN, A., GEÇGEL, G., GÜL, S. 1999a. Gediz Havzasındaki Sulamaların Su Yönetimi Açısından Başarı Durumları. İzmir Su Kongresi, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, 4-5 Haziran, İzmir, Kongre Bildirisi, s 317-334
GİRGİN, A., GEÇGEL, G., GÜL, S. 1999b. Sulu Tarım Sistemlerindeki Başarıların Karşılaştırılmasında Kullanılan IWMI Gösterge Setinin Tanıtımı ve Değerlendirmenin Salihli (Adala) Sulama Şebekesine Uyarlanması. İzmir Su Kongresi, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, 4-5 Haziran, İzmir, Kongre Bildirisi, s 351-365
GİRGİN, A., GÜL, S., ÖZDER, E. 1999. Sulu Tarım Başarı Değerlendirmelerinde Yeni Bir Yaklaşım ve Değerlendirmenin Manisa-Turgutlu Sulama Şebekesine Uyarlanması. VII. Kültürteknik Kongresi, 11-14 Kasım 1999, Kapadokya, Kongre Bildirisi, s 81-92
KHGM/IWMI Gediz havzası ortak araştırma projesi arşiv belgeleri. Tarımsal Hidroloji Araştırma ve Eğitim Merkezi Menemen-İZMİR
MOLDEN,D.J., SAKTHIVADIVEL, R., PERRY, C.J., FRAITURE, C., KLOEZEN W.H. 1998. Indicators for Comparing Performance of Irrigated Agricultural Systems.International Water Manegement Institute, Research Report: 20, Colombo, Sri Lanka.

10 Haziran 2008 Salı

SARAYKÖY ve SÖKE OVALARINDA TAV SUYU VE YIKAMA SUYU UYGULAMALARI

DENİZLİ-SARAYKÖY ve AYDIN-SÖKE OVALARINDA BAZI
TOPRAK SORUNLARI,
TAV SUYU VE YIKAMA SUYU UYGULAMALARI

Atila Girgin
* Yıldırım Kayam**

ÖZET

Bu çalışmada; kış aylarında yapılan ve gelenekselleşen, Sarayköy ovasında tav suyu, Söke ovasında yıkama suyu olarak adlandırılan su uygulamalarının işlevselliği, taban suyuna ve toprak tuzluluğuna etkileri araştırılmıştır. İncelemede; adı geçen ovalarda arazi gözlemleri, DSİ arşivleri, Girgin (1996), Girgin ve Beyazgül (1996) ve Saatçılar(1991) tarafından yürütülen çalışmalara ait toprak tuzluluğu, tabansuyu düzeyleri ve tabansuyu tuzluluklarına ait bulgulardan yararlanılarak, tarımsal altyapı yatırımları öncesi ve sonrasına ait veriler karşılaştırılmış, sonuçları yorumlanmıştır. Yapılan değerlendirmelere göre, adı geçen ovalarda tav suyu ve kış yıkamaları olarak tanımlanan su uygulamalarının çoğu alan için gereksiz ve fonksiyonel olmaktan uzaktır ve aynı zamanda arazilerdeki toprak tuzluluğu ve yüksek tabansuyunun da başlıca nedenidir. İncelemeye konu alanların tamamındaki uygulama yerine, gereksinilen alanlar yıkanmalıdır. Kurak geçen yıllarda, bitkilerin çıkış dönemlerindeki toprak nemini karşılamak amaciyle 0-60 cm. toprak derinliği için tav suyu uygulanması önerilmelidir.

Anahtar kelimeler : Sarayköy, Söke, tuzlu topraklar, tav suyu, tuz yıkamaları

SOME SOIL PROBLEMS, PREIRRIGATION AND LEACHING APPLICATIONS

IN SÖKE-AYDIN AND SARAYKÖY-DENİZLİ PLAINS

ABSTRACT


There is a common water application in winter season which are called as pre-irrigation in Sarayköy-Denizli and leaching in Söke-Aydın plains by the farmers. It was investigated the effects of the water applications in winter on soil salinity and water table, and how these are functional. In this study, the data obtained before and after the agricultural infrastructure investments was compared and the results were concluded utilizing from the field observations, the archives of DSİ and some findings of soil salinity, water table levels and salinity works carried out by Saatçılar (1991), Girgin (1996), and Girgin and Beyazgül (1996). As a conclusion of the evaluation, the water applications in winter season are not necessary, and they are main reason of soil salinity and high water table level for most of the areas mentioned above. The leaching water should be given for the required areas in spite of overall fields in these regions. However, some pre-irrigation was recommended for 0-60 cm soil depth to supply adequate soil moisture at the plant emergency stage of different crops in dry years.

Key Words: Sarayköy, Söke, saline soils, pre-irrigation, leaching.

GİRİŞ

Sarayköy ve Söke ovaları; Ege bölgesinin tarımsal potansiyel açısından oldukça önemli, bu önemi nedeni ile de devetçe, tarımsal alt yapıya yönelik önemli yatırımların yapıldığı kısmende devam ettiği arazilerdir. Sulama şebekeleri büyük oranda tamamlanmış olup, etkin ve işlevseldir. Teknik tarımda sulamanın ayrılmaz bir parçası olan drenaj şebekeleride açık tahliyeler olarak tamamlanmış ve işlevsel durumdadır. 1990’ lı yıllarda adı geçen ovalarda Dünya Bankası destekli alt yapı iyileştirmeleri de yapılmıştır. Bu ovalarda yatırımlar öncesi dönemdeki tarımsal üretimi kısıtlayan topraktaki tuzluluk –sodyumluluk ve yüksek taban suyu düzeyleri nedenleriyle tarımsal üretim oldukça sınırlı ve tekli bitkisel üretim şeklindeyken bugün orta ve bazı alanlarda yüksek üretkenlik düzeyine ulaşılmıştır. İncelemeye konu ovalarda tarımı yapılan ana ürün pamuktur. Bitkinin tuza duyarlı olduğu çıkış döneminde gerek topraktaki nem açığını kapatmak, gerekse topraktaki tuzluluğu azaltmak için kış aylarında arazilere su aktarılmaktadır. Sarayköyde “tav suyu”, Sökede "kış yıkamaları" olarak da adlandırılan bu uygulamalar adeta gelenekselleşmiştir. Bölgedeki yağışların önemli bir kısmının kış aylarında olduğu gerçeğini de dikkate alarak, yıkamaların toprak tuzluluğuna etkilerini incelemek bu çalışmanın ana amacıdır.

MATERYAL ve YÖNTEM

Sarayköy ovası; Ege Bölgesinin B. Menderes nehri havzası içerisinde; 28o 53'-29o 03' doğu boylamları ile 37o 55'-38o 03' kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. 124-161 m yükseltileri arasında, doğu-batı yöneyinde 31 km,kuzey-güney yöneyinde 1-9 km uzunluğundaki 13 178 hektarlık bir alanı kaplar (DSİ, 1987). Topraklar genellikle ağırdan hafife kadar değişen bünyeler içerirler. Üst horizonlardan alt horizonlara doğru bünyeleri ağırlaşmaktadır. Üst horizonlar itibariyle arazinin % 42'si ağır, % 29'u orta, % 29'u hafif bünyededir. Toprak derinliği genellikle, yamaç araziler hariç 1.50 m.'den daha fazladır. Orta ve ağır bünyeli toprakların yapıları; üstte genellikle granüler, altta ise blok yada masiftir. Toprakların pH değerleri 7.4-9.6 arasında değişmekle beraber genellikle 8' in üzerindedir. Topraklar kireçce zengindir (DSİ, 1987). Bölgenin ana su kaynağı B.Menderes nehri olup, ovanın suyu, birincil olarak Adıgüzeller barajından Yenice regülatörü ile, ikincil olarak Çürüksu kaynaklarından yeraltısuyu olarak sağlanmaktadır. Sulama suyunun kalitesi kış aylarında Büyük Menderes nehrinde 0.6-0.9 dS/m, Çürüksu su kaynaklarında 0.9-2.5 dS/m’dir. Ovada cazibe ile sulama yapılmaktadır. Tarla içi iyileştirme geliştirme hizmetlerinin büyük oranda tamamlanmıştır. Ova’da tarımı yapılan ana bitki pamuktur. Pamuk özellikle sulanan alanlarda %60’ı aşan oranlarda ekim payına sahipdir.Yetiştirilen diğer bitkiler ise, hububat, mısır, yonca, korunga ve meyvedir.
Söke ovası; Ege bölgesinin kıyı kesminde, Büyük Menderes nehir mansabının sağ sahilinde yer alır. 27°00’-27°40’ doğu boylamı ile 37°37’-37°50’ kuzey enlemleri arasındaki 35499 hektarlık bir alanı kaplar. Denizden yükseltisi 1.5-10.0 metredir. Genel topoğrafik eğim % 0.0-0.5’dir (DSİ,1981). Ova toprakları alüvyal karakterdedir. Ova topraklarının % 55’i ağır, % 33’ü orta % 10’u ise hafif bünyeli topraklardan oluşur. Kireç bakımından zengindirler (DSİ, 1981). Bölgenin ana su kaynağı B.Menderes nehri olup, ovanın suyu birincil olarak Adıgüzeller, ikincil olarak Bozdoğan-Kemer Barajlarından sağlanmaktadır.Sulama suyunun kalitesi kış aylarında genellikle yıkamalar nedeniyle 1.5-2 dS/m, sulama döneminde ise 1 dS/m’dir. Ova’da tarımı yapılan ana bitki pamuktur. Pamuk özellikle sulanan alanlarda %90’ı aşan oranlarda ekim payına sahipdir.Yetiştirilen diğer bitkiler ise, hububat, ayçiçeği, mısır sebze ve bostandır(DSİ,1990-1991).
İncelemede; arazi gözlemleri, DSİ arşivleri, adı geçen ovalarda Girgin (1996), Girgin ve Beyazgül (1996) ve Saatçılar(1991) tarafından yürütülen çalışmalara ait toprak tuzluluğu, tabansuyu düzeyleri ve tabansuyu tuzluluklarına ait bulgulardan yararlanılarak, tarımsal altyapı yatırımları öncesi ve sonrasına ait veriler karşılaştırılmış, sonuçları yorumlanmıştır.

BULGULAR ve TARTIŞMA

Sarayköy ovasında topraktaki tuzluluğun en yoğun olduğu bir alanda yürütülen yıkama çalışmasının bazı sonuçları Saatçılar,1991’den alınmıştır. Çalışmadan saptanan sonuçlara göre; bitki kök bölgesindeki tuzluluk başlangıçta 30-40 mmhos/cm iken 280 cm yıkamasuyu uygulamasıyla 3-4 mmhos/cm’e düşürülmüştür. Diğer bir söylemle başlangıç tuzluluğu %100 olarak varsayılırsa bu değer yıkamalar sonrası %10’lara düşürülmüştür. Yıkamalar ancak benzeri yoğun tuzlu alanlarda önerilmelidir. Çoğu alan için bu uygulamalara gereksinim yoktur. Bitkisel üretim aşamasındaki sulamalar, çoğu alanda tuz yıkanmasını sağlıyacak durumdadır. Sarayköy ovasındaki toprakların doğal jips içeriğinin fazlalığıda ova topraklarındaki sodyumluluğu gidermede büyük bir avantajdır. Çoğu sodyumlu alanda ıslah maddesine gereksinim olmadan sodyumluluk giderilebilecek durumdadır. Şekil.1’de 0-90 cm toprak derinliğindeki toprak tuzlarının değişik dozlardaki yıkamalardan sonra başlangıca göre değişimleri, Şekil.2’de ovadaki kapalı drenaj alanlarındaki dren çıkışlarından alınan su örneklerinin tuzluluk değerleri verilmiş olup, bu değerler oldukça anlamlı ve ilişkiseldir ve yıkamaların işlevselliğinin ve topraktaki tuz yıkanmasınında belirgin kanıtıdır.
Şekil.1 0-100 cm Toprak Katında Yıkamalar Sonrası Tuz Değerleri(mmhos/cm)
Şekil.2 Sarayköy Ovasında Bazı Dren Çıkışlarında Tuz Değerleri (micromhos / cm )
Sarayköy ovasındaki değişik sulara ait tuzluluk değerleri Şekil.3’de, iyon bileşimleri Şekil.4’de verilmiştir. Su kalitesinin, toprakta yaratabileceği tuzluluk yönünden II. ci, alkalilik yönünden I. sınıf özellikte, bor, HCO-3 ve Cl iyonu miktarları ve artık sodyumkarbonat (RSC) yönünden sorunsuz olduğu, pH’sının kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu saptanmıştır. Ancak Çürüksu kaynakları tuzluluk yönünden sorunludur. Yapılan analizlerde, bu suların kalitelerinin, toprakta yaratabileceği tuzluluk yönünden III ve IV. cü, alkalilik yönünden I.ci sınıf özellikte, bor ve Cl- iyonu miktarları ve artık sodyumkarbonat (RSC) yönünden sorunsuz olduğu, HCO-3 iyonu miktarı yönünden duyarlı bitkiler açısından sorun olabileceği, pH’sının kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu saptanmıştır. Bu sularla yapılacak sulamalarda dikkatli olunmalı, ilave yıkama suyu düşünülmeli, sulama için gereksinilen suyun %10-20’si oranlarında ek su uygulanmalıdır. Sarayköy ovasında yatırımlar öncesi sorun; kış ve ilk baharda taban suyu yüksekliği ve yüksek tabansuyu tuzluluğu nedenleriyle toprakların geç tava gelmesi ve artan toprak tuzluluğudur. Yatırımlar öncesinde yöre çiftçisi, ilkbahar aylarında, gerek topraktaki nem açığını kapatmak, gerekse toprak tuzluluğunu giderebilmek için arazilere su uygulamakta, bu uygulamalar ise, kısa dönemde sorunu hafifletmeye yönelik bir çözüm olmakta isede, uzun dönemde sorunun yinelenerek ağırlaşmasına neden olmaktadır. DSİ Genel Müdürlüğünce ana tahliyeler ve ikincil açık tahliyeler ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüncede drenaj ve tarla içi geliştirme hizmetleri 1990’lı yıllarda büyük oranda tamamlanmış olup, etkin bir drenaj alt yapısı vardır ve eski alışkanlık ve uygulamalara son vermek gerekmektedir.
Şekil.3 Sarayköy Sulama Şebekesinde Suların Tuzluluk Değerleri (micromhos/cm)
Şekil.4 Sarayköy Sulama Şebekesinde Suların İyon Bileşimleri (me/l)

Söke ovası toprakları genel olarak orta ve ağır bünyelidir. Kireç kapsamları fazla, toprak reaksiyonları hafif ve orta kalevi'dir. Toprağın iyonik bileşimindeki hakim katyon sodyum, hakim anyon klor'dur. Ovanın büyük kısmında toprak tuzluluğu sorun olmaktan çıkmıştır. Yıkamaların hem işlevsel hemde gerekli olduğu saptanan bazı test yerlerine ait dönemsel toprak tuzluluklarına ait veriler Girgin, 1996’dan alınmıştır. Bu topraklar genellikle denize yakın alt bölgelerdedir. Yapılan testlere göre; bu alanlarda toprak tuzluluğu yıkamalarla azalmakta, sonbahar aylarında tekrar artmaktadır. Bu bölgede asıl sorun tahliye yetersizliğidir. Deniz seviyesine yakın olan bu arazilerde yüksek tabansuyu ve toprak tuzluluğu kaçınılmazdır. Bu arazilerin iyileştirilmesi ekonomik olmadığı gibi, sürdürülebilirlikleri ve korunulabilirlikleride oldukça zordur. Bu alanlarda gelenekselleşen uygulamalara devam edilmelidir.
Söke ovasındaki değişik sulara ait tuzluluk değerleri Şekil.5’ de, iyon bileşimleri Şekil.6’da verilmiştir. Şekillerin incelenmesindende görüleceği gibi, sulamada kullanılan sular genel olarak tuzludur. Bu suların kalitelerinin, toprakta yaratabileceği tuzluluk yönünden III., alkalilik yönünden I.ci sınıf özellikte, bor iyonu miktarları ve artık sodyumkarbonat (RSC) yönünden sorunsuz olduğu, HCO-3 ve Cl- iyonu miktarları yönünden duyarlı bitkiler açısından sorun olabileceği, pH’sının kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu saptanmıştır. Bu sularla yapılacak sulamalarda dikkatli olunmalı, ilave yıkama suyu düşünülmeli, sulama için gereksinilen suyun %10-20’si oranlarında ek su uygulanmalıdır.
Şekil.5 Söke Sulama Şebekesinde Bazı Suların Tuzluluk Değerleri (micromhos/cm)
Şekil.6 Söke Sulama Şebekesinde Bazı Suların İyon Bileşimleri (me/l)
Söke ovasındaki tabansuyu düzeyi incelemelerinden sağlanan verilere göre ise; 3 metre yükseltinin altındaki arazilerde taban suyu düzeyi kış yıkamaları döneminde genel olarak 1.0 metre civarındadır. Sulamalar döneminde ise 1.5 metre, Sonbahar da ise 2-2.5 metre derinliklerine inmektedir. 3-6 metre arası yükseltideki arazi kesimleri de benzer özellikler göstermektedir. Bu durum 0.0 – 6.0 metre arası yükseltiye sahip arazilerin tahliye koşullarının benzer olduğunu göstermektedir. 6.0 metre yükseltinin üzerindeki arazi kesimlerinde taban suyu düzeyi kış yıkamaları döneminde 1.0 - 1.5 metre, sulamalar döneminde 1.5 - 2.0 metre, Sonbaharda ise 2.5 - 3.5 metre'dir (DSİ,1995). Bu durum ovada, özellikle sulamalar döneminde bitki kök bölgesinde önemli bir sorun olmadığını göstermektedir (Şekil.7). Ancak kalitesi ve düzeyi yüksek taban suları toprak tuzluluğunun başlıca nedenleridir. Şekil.8’de verilen tabansuyu tuzluluk değerleri, bu suların oldukça tuzlu olduklarını göstermektedir. Suların kalite değerleri, toprakta yaratabileceği tuzluluk yönünden IV.sınıf, alkalilik yönünden bulunduğu bölgeye bağlı olarak değişken özellikler göstermektedir. Sularda baskın olan anyonlar Na+ ve Mg++, katyonlar Cl- ve HCO-3’dır. Bu arazilerdeki taban suyu tuzluluk değerleri, gerek toprak tuzluluğunun, gerekse topraktan tuz yıkanmasının dolaylı göstergeleridir.
Şekil.7 Araştırma bölgesinde 3 m. yükseltinin altındaki arazilerde değişik uygulama dönemlerinde taban suyu düzeyleri 1990-1995. SB:Sonbahar tabansuyu düzeyi; KY:Yağış+kış yıkamaları dönemi; SÖ:Sulamalar öncesi dönem; SD:Sulama dönemi Girgin,1996)
Şekil.8 Söke Sulama Şebekesinde Bazı Tabansuyu Örneklerinin Tuzluluk Değerleri (micromhos/cm)

Söke ovasında Devlet yatırımı olarak sulama ve drenaja yönelik alt yapı hizmetleri sürdürülmektedir. Ovada drenaj altyapısı yeter etkinlikte çalışmamaktadır. Var olan toprak ve su koşullarında pamuk tarımının bu denli geniş ekim alanı bulması, çiftçilerin sulama suyu istemlerinin belirli dönemlerde yoğunlaşmasına neden olmakta, bunun bir sonucu olarakta su gereksinimi karşılanamaz duruma gelmektedir. Sorunu aşabilmek için yörede azmak olarak tanımlanan çukur alanlar, tahliye kanalları ve nehir yatakları depolama amaçlı kullanılmak zorunda kalmaktadır. Bu uygulamalar ise, tahliye kanallarının işlevselliğini olumsuz yönde etkilemekte, sulamalar açısından kötü kaliteli olarak nitelenen suların sulamada kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum kısır bir döngü içerisinde sorunun devamına ve giderek ağırlaşmasına neden olmaktadır. Ovada 29250 ha. arazinin ancak 5300 ha.’ı ağır tuzluluk koşullarının etkisi altındadır. Gelenekselleşen uygulamada ise, tüm arazilerde yıkama yapılmakta olup, bu uygulama çoğu alan için gereksiz ve işlevsel olmaktan uzaktır. Yıkamaların işlevsel olduğu araziler özellikle alt bölgelerdeki denize yakın alanlardır.

SONUÇ ve ÖNERİLER

Sarayköy ovasında arazi incelemelerinden yapılan saptama, bölgede toprak yaşlığı ve ıslaklığının büyük oranda aşıldığıdır. Topraklar kısa sürede ekim tavına gelmektedir. Şu aşamada asıl olan, yeni alt yapının korunabilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Sarayköy ovasında; tahliyelerin ve kapalı drenlerin etkin çalıştığı ortamda, çoğu alanda özel ıslah yıkamalarına bile gerek kalmaksızın toprakta tuz yıkanması, bitkisel üretim sürecinde olasıdır. Sodyumlu alanlarda ise, topraktaki doğal jips varlığı nedeniyle ek ıslah materyaline bile gereksinim duyulmadan, yıkamalarla sodyumluluk giderilebilecek durumdadır. Toprak üretkenliğinin artırılmasına ve aynı zamanda sürdürülebilmesini sağlıyacak olan kapalı drenaj şebekesinin işletme ve bakımının sağlanabilmesi ve bu bağlamda bir yönetsel birimin oluşturulması mutlak gereklidir. İlgili konuda yasal ve yönetsel boşluğun giderilmesi mutlak gereklidir. Sulama Birliklerinin bu kapsamdaki yetkinlikleri artırılarak ve gerekli donanım destekleride sağlanarak sorumlu kılınması, sürdürülebilirlik açısından bir çözüm olarak düşünülebilir.
Söke ovasında ise asıl sorunu, sulama döneminde gereksinilen suyun sağlanamamasıdır. Bu sorunun aşılması toprak tuzluluğu ve sodyumluluğunun giderilmesi içinde ön koşuldur. Yapılması gereken, yıkama amaçlı olduğu varsayılarak yapılan uygulama yerine, tuz etkisi altındaki alanlarda yıkamalar yapmak, etkin çalışabilecek konumdaki drenaj alt yapısı ile kış yağışlarınında yararlanılarak çoğu alanda doğal yıkamaların sağlanmasına uygun bir ortam oluşturmaktır. Yağışsız geçebilecek özel yıllarda ise, bitkilerin çıkış dönemlerindeki 0-60 cm. derinlikteki yetersiz toprak nemini karşılamak amaciyle tav suyu uygulanması önerilebilir.
Her iki ovadaki uygulamadan saptanan; tav suyu ve kış yıkamaları olarak tanımlanan su uygulamalarının çoğu alan için gereksiz ve işlevsel olmaktan uzak olduğu ve ovalardaki yüksek tabansuyunun da başlıca nedenleri olduğu gerçeğidir. İncelemeye konu alanların tamamındaki yıkamalardan vazgeçilerek, gereksinilen alanlarda yıkamalar yapılmalı, toprakta su açığı olan yıllarda ise tav suyu uygulanmalıdır. Suyun artık istenildiğince kullanılabilecek bir doğal kaynak olmadığı, gerek kentsel, gerekse endüstriyel kullanımlarla paylaşılacağı gerçeği göz önünde bulundurularak, geleneksel uygulama ve alışkanlıklar yerine, kısıntılı su uygulamalarına ve su tasarrufu sağlıyan teknolojilere yönelinmelidir.

KAYNAKLAR

DSİ, 1981. Çine Menderes Projesi Söke Ovası Islah ve Sulaması Detaylı Arazi Tasnif Raporu. DSİ Genel Müdürlüğü Etüt - Plan Dairesi Başkanlığı, Ankara. DSİ, 1987. Aşağı B. Menderes projesi Yenice - Sarayköy sulaması ayrıntılı drenaj raporu. DSİ Genel Müdürlüğü XXI. Bölge Müdürlüğü. Proje No: 0726 Aydın. DSİ, 1990 - 1991. DSİ Sulama ve Kurutmalarının 1989 - 1990 Yılları Mahsul Sayım Sonuçları. DSİ Genel Müdürlüğü İşletme ve Bakım Dairesi, Ankara.
DSİ, 1995. 1994 Su Yılı Söke Sulaması Taban Suyu Raporu. DSİ XXI. Bölge Müdürlüğü Arşiv Belgesi, Aydın. Girgin, A. 1996. Söke Ovasında Kış Yıkamalarının Tabansuyuna ve Topraktaki Tuz Dengesine Etkileri. T.C. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama Ana Bilim Dalı,10.3100.0000.071, Doktora Tezi, s 45-50, Bornova- İzmir.
Girgin, A., Beyazgül, M. 1996. Denizli- Sarayköy Ovası Drenaj Projeleme Kriterleri. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma yıllığı,1995, s 183-196, T.C Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü A.P.K. Dairesi Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları Şube Müdürlüğü Yayın No: 98, Ankara.
Saatçılar, M. 1991. Denizli- Sarayköy Ovasında Doğal Jips İçeren Tuzlu Sodyumlu Toprakların Islahı İçin Gerekli Yıkama Suyu Miktarı ve Yıkama Süresi, s 21,KHGM Menemen Araştırma Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 175/116 , Menemen.

* Dr. Zir. Yük. Müh. KHGM Tarımsal Hidroloji Araştırma ve Eğitim Merkezi, Menemen / İzmir
** Zir. Yük. Müh. KHGM Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir